güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TRABZON HAVALİSİNDE YAŞAYANLAR ÖZ VE ÖZ TÜRKTÜR – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Bu misâlde olduğu gibi işlerin aksamaması için İstanbul’dan bir kadı tayin edilinceye kadar vali veya kaimmakamın naip ataması yaygın bir uygulama idi. Örneğin Vali Mehmed Husrev Paşa, Trabzon ve Sürmene kadı naibi olan Hafız Mehmed Efendi’nin vefatı üzerine devlet işlerinin aksamaması için, Trabzon ve Sürmene kadısı Abdülkadir Efendi tarafından yeni naip atanıncaya kadar âdet üzere Mahkeme Başkâtibi Veliyüddin Efendi’nin naip vekili olarak görevlendirilmesini uygun bulmuştur (14 Nisan 1820). Bilahare Kadı Ali Rıza Efendi tarafından Yusuf Efendi’nin naipliğe getirildiği görülmektedir. Osman Paşa tarafından Trabzon Naibi Mahmud Kâşif Efendi’nin niyabet müddeti 13 Eylül 1836 tarihinde son bularak nüfus nezareti uhdesine ihale edilince yerine ulemadan Müftüzade Mehmed Emin Efendi tayin edilmiştir. Görevlilere kendisini bundan sonra naip bilip işleri onunla idare etmeleri emredilmiş idi. Vali ya da kaimmakamın naip veya naip vekili tayini sadece geçici bir süre içindi. Vali tarafından acil bir durum sebebiyle naip atanmışsa mürasele-i şer’iyesinin yollanması için derhal İstanbul’a yazı yazılmaktaydı. Bir şahsın doğrudan kazasker tarafından naip tayin edilmesi, bilahare uygun bir ilim adamının kadılığa asaleten getirilmesi de mümkün olabilmekteydi. Nitekim 17 Ocak 1820 tarihinde Anadolu Kazaskeri Mehmed Es’ad tarafından bir kadı atanıncaya kadar Trabzon naipliğine Hafız Mehmed Efendi’nin atandığını, daha sonra kadı tayin edilen Ali Rıza Efendi’nin de aynı şahsın naipliğini devam ettirdiğini görmekteyiz. İdarî bakımdan Tanzimat yıllarında kadılar ya da naiplerle ilgili en önemli eleştiri, valilerin veya kaimmakamların yaptıkları haksızlıklara onların da göz yummasıdır. Bilhassa bu yıllarda halktan toplanan vergiler arasında önemli bir yekûnu, sancak veya kaza masrafları oluştururdu. Masraf defterlerine yazılan şişirme rakamlarla halk mağdur edilir ve görevliler haksız kazanç sağlarlardı. Normalde devletin cevaz verdiği resmî harcamalar, mahkeme marifetiyle masraf defterlerine yazılırdı. Tevzi dönemlerinde de eskiden beri yapılan uygulama gereğince masraflar kaza, köy veya mahalle halkına bölüştürülürdü. İşte kadılar bu masrafların tespit ve tevzi edilmesi sebebiyle harc-ı imza ve defter adıyla belirli bir yüzde almaktaydılar. Meselâ Trabzon sancağında harc-ı imza adıyla her tevzi döneminde 1.500 kuruş ödendiği görülmektedir. Ayrıca doğrudan Trabzon ve Yomra kazasından da harc-ı defter ve imza, harc-ı ilâmât adı altında kadılara (naiplere) ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Kayıtlarda zaman zaman “sancaktan hâkim efendiye mutâd harc-ı imza 1.500 kuruş” ifadesi kullanılırken, bazen de “kuruşta bir paradan hâkim efendiye mutâd harc-ı imza x kuruş” gibi sancağın toplam harcamasına bağlı bir ödeme yapıldığı görülmektedir. Yine Yomra nahiyesinden harc-ı defter ve imza adıyla 500 kuruş ödendiği anlaşılmaktadır.

Bu vergiye standart getirmek üzere bir ferman gönderildiğini görmekteyiz. Mayıs 1830 başında yollanan fermanda; halkın huzurunun padişahın asıl isteği olduğu vurgulandıktan sonra, her kazanın masraflarından hâkim efendiye harc-ı defter ve imza olarak kuruş başına birer para verilmesi ve devletin önemli işleri ve vilayet maslahatı için gereken arz ve ilâmlardan başka harç alınmaması ve tevzi defterine fazladan bir akçe dâhil edilmemesi istenmektedir. Fermanın takip eden bölümlerinde ise genel olarak adaletin tecellisine dikkat edilmesi ve mahkemeye işi düşenlerden kanunun öngördüğünden zerre miktarı fazla harç istenmemesine dikkat edilmesi hatırlatılmaktadır. Bazı mahallerde bu maddelerden dolayı fukaranın rencide edildiğini işittiğini ifade eden padişah, bunun şeriata aykırı olduğunu ve her tarafta engellenmesine dikkat olunması, yine de böyle hareketlere cür’et edenlerin bulunması halinde cezalandırılmak üzere isimlerinin merkeze bildirilmesini emretmekteydi.

Trabzon’da görev yapan kadı ve naipler ile diğer ilmiye kesimlerinden kaynaklanan problemler ülke genelinden farklı değildi. Özellikle yetenekli kimselerin görevlere getirilmesi, adlî kadrolara atanacakların işin niteliğine göre eğitilmesi gibi temel meseleler burada da varlığını sürdürmekteydi. Bilhassa mahkemelerde görevli kişilerin seçimlerinde, kişinin babasının daha önce o görevde bulunmasının belirleyici olması kaliteyi düşürücü nitelikteydi. Bu alanda Trabzon’a özgü bir düzenleme mevcut olmayıp yapılan çalışmalar ülke genelindekine paralel yürütülmekteydi.,

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.