güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TRABZON HAVALİSİNDE YAŞAYANLAR ÖZ VE ÖZ TÜRKTÜR - 4

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Merkezde bulunan Husrev Mehmed Paşa’nın bu arizayı tetkik ve kaptan Ali’nin de şifahi izahatım dinledikten sonra, Sadrazam’a şu şekilde bir mütalâa yürüttüğünü görüyoruz:

«... Bunlar pek savlam ayak kabı değildirler, ancak hasb-el vaki şu aralık kullanmak münâsib görünüyor çünki şimdilik donanma  için askere ihtiyaç vardır hazeriye yetiştirilmek şartı ile onları da İstanbul'a çağırın muhakkat bir zaman için bu işi idare edelim. Bu malûmat, Tuzcu-oğulları âiesi hakkında hükümet erkânının nasıl bir düşünceye sahip bulunduklarını açıkça ifâde etmektedir. Onların itimada şayan kimseler olmadığı herkes tarafından biliniyordu. Fakat vakit ve hâl icâbı yeni bir gaile çıkarmamak maksadiyle Abdülkadir Ağa, bu âilenin arzusu üzere 1833 senesi ortalarında İstanbul'a aldırıldı ve bu suretle mesele bir müddet
için teskin edilmiş oldu. Lâkin Trabzon’da kalan Kalcı-oğlu Osman Bey, bir türlü vâli Osman Paşa ile imtizaç edemediğinden, İstanbul'daki Abdülkadir Ağa ile dâimi surette muhaberatta bulunuyor ve onu tekrar Trabzon'a çağırıyordu. Gayesi, onunla birlikte hareket edip Vâli’yi Trabzon’dan uzaklaştırmaktı. Abdülkadir Ağa’da bu işe mütemayil olup memleketine bir an evvel dönmek istiyordu.

Osman Bey, nihayet bu emeline muvaffak oldu ve Abdulkadir Ağa'nın dönmesini temin eyledi. Abdülkadir Ağa, bundan almış olduğu tâlimat üzere, 7-8 ay kadar İstanbul'da kaldıktan sonra izinli olarak memleketine avdet eylemiş ve Trabzon’a uğramadan Rize'ye geçmişti. İşle bu esnadadır ki vergi meselelerini bahane ederek, Abdülkadir Ağa’nın Rize havalisinde yeniden isyan bayrağını açtığı görülmektedir. Kalcı-oğlu ise Sivas havalisinde faaliyette idi. Babıâli’ye sadık kalacağına dâir söz vermiş olmasına rağmen büyük kardeşleri Tahir Ağada bunlara iltihak etmiş velhasıl kısa zamanda takriben 10 bin kişilik bir kuvvet
vücuda gelmişti. Nihayet Abdülkadir bu kuvvetlerin bir kısmiyle Batum havalisine hücum ederek Gönye mütesellimi Musa Beyi konağında muhasara eyledi^. Tahir Ağa Sürmene bölgesinde, Osman Paşa azledilmiştir, Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa bize büyük yardımlarda bulunmaktadır yollu şayialar çıkarmağa başladı ve etrafına bir hayli adam toplamaya muvaffak oldu. Bilâhirede Şatır-zâde Osman Paşa'nın özerine derhâl hücum etti. Bu suretle hemen bütün Trabzon vilâyeti dahilinde yeni baştan oldukça büyük bir ayaklanma ve huzursuzluk zuhura geldi. Tuzcu-oğlu ailesi
efradı, denilebilir ki, her tarafı isyan ateşiyle tutuşturuyordu. Vâli Osman Paşa, âsilerin bu faaliyeti karşısında âtıl bir hâlde kalmıyarak, derhâl harekete karar verdi ve bunlar üzerine
ilk defa göndermiş olduğu cüz'i kuvvetleri müteakip büyücek birlikler şevketti. Sürmene civarında Tahir Ağa ile mücâdele eden Şatır-zâde Osman Paşa’ya yardımcı olarak. Trabzonlu Hacı Salih-zâde Ali Ağa ve Tirebolu voyvodası Kethûda-zâde Emin Ağa, sekiz bin neferle yardıma yollandı. Gönye ve Batum civarına, müteselim Musa Bey’in imdadına ise ketnüda Ahmcd Paşa kumandasında altı bin asker ve 10 gemi sevkolundu. Bu vaziyet karşısında durumun vahametini idrâk eden şakilerin reisi Abdülkadir, derhal muhasarayı kaldırarak Atina limanına çekildi. Fakat mütesellim Musa Ağa, muhasaradan kurtulunca Abdülkadir'in peşini bırakmamıştı. Adamlarından Uzun-zâde Mehmed Ağa ile Hacı Salih-zâde Tufan Ağa yı Viçe ve Atina üzerine göndermek suretiyle mukabil taarruza geçti. En nihayet 7 Zilkade 1249
(18 Mart 1834) tarihinde, karadan ve denizden yapılan umumî bir taarruz neticesinde Tuzcu-oğlu Abdülkadir Ağa hezimete uğradı. Birçok mühimmat ile birlikte bir hayli esir verdi. Büyük
biraderi Tahir Ağada Sürmene havalisinde ayni akıbete duçar olmuştu. Beşyüz kadar esir ile kethüdalarından Mehmed Ağa ve Kumbasar-oğlu Süleyman Ağa, Kara Mahmud oğulları, şâir meşhur bölükbaşları hükümet kuvvetlerinin yâni Şatır-zâde Osman Bey’in eline düştüler. Şatır-zâde her ne kadar bunların akrabası ise de bu vak’ada. vâli Osman Paşa ve doloyısiyle hükümet kuvvetlerine iltihak eylemişti. Fakat bu muvaffakiyete rağmen, Tuzcu-oğulları silâhları bırakmadılar. Tahir Ağa ile oğlu ve Abdülkadir Ağa Rize'ye firar ederek oradaki konaklarına kapandılar. Bu binaların etrafına kazdırmış oldukları siperlere binlerce Rizeliyi
yerleştirmek suretiyle yeniden mukavemete geçtikleri için, vâli Osman Paşa, bu defada Şatır-zâde Osman Bey ile kethüda Ahmed Paşa’yı bunlar üzerine göndermek mecburiyetinde kaldı. Bilahire de kendisi gitti ve şakilerin kazdırdıkları siperler karşısına mukabillerini açtırarak içine kendi askerlerini yerleştirdi. Bu suretle iki taraf arasında tekrar şiddetli çarpışmalar başladı. Sonunda vâli Osman Paşa'nın umumi taarruzu neticesi, âsilerin dış
tabyaları düştü. Kuvvetlerini saraylarının içine alan Tuzcu-oğulları, bir müddette konaklarında çarpıştılarsa da bunda da muvaffak olamadılar. Artık kendileri için galibiyet ümidi tamamen zâil olmuştu.

Etraftan vardım gelmesine de imkân yoktu. Bu ahvâl karşısında, firardan başka çâre bulamıyan Tahir, Abdülkadir ve Abdulâziz Ağalar, bir gece karanlığından, faydalanarak 19 Zilkade 1249 (30 Mart 1834) de Rize’yi terkettiler. Boş kalan konakları ertesi günü zapt ve yağma edildi. Yalnız şakilerin elebaşılarının nereye firar ettikleri malûm olmadıkından, Erzurum. Sivas, Maden, Çıldır ve Kars merkez kazalarına haberler gönderilip, bunlar nerede
görülürse derhâl yakalanmaları için tertibat almaları emrelundu.
Nihayet yapılan tahkikat neticesi Tuzcu-oğullarının Rize'den Of havalisine kaçtıkları ve Hondoz karyesi civarında saklandıkları anlaşıldı. Şakilerin yeri malum olunca, Trabzon valisi Osman Paşa, Of havalisi halkına hitaben beyanatta bulundu ve Tuzcuoğlu ailesine mensup şakileri muhafaza suretiyle, kazalara zarar ziyan vermemelerini, hükümetin emirlerini yerine getirmedikleri taktirde kendilerinden bin kese akçe ceza alınacağım bildirdi. Fakat halkın bu emre itaat etmesine rağmen, her hangi yeni bir hâdisenin tahaddüsünden korkulduğu için, Ahmed Paşa Rize tarafına, Kathüda-zâde Emin Ağa ile Haci Salih-zâde Ali Ağa da Sürmene tarafından 15 bin askerle Of kazasına hareket ettiler.

 

Tuzcu-oğullarının teslimi ve Rumeli'ye iskanları:Of kazasını muhasara eden hükümet kuvvetleri, kasabayı esaslı surette taharri etmeğe, şakileri araştırmağa başlamışlardı. Artık Tuzcu-oğulları için müdafaaya imkân kalmamıştı. Vaziyetin pek vahim olduğunu anlayan Abdülkadir Ağa, Of'da duramıyacağını anlayınca, 60 kişilik laz maiyetiyle birlikte, buradan Bayburd'un Kırzıy-ı sûflâ kariyesine firar etti. Fakat bütün civar kazalara, bu âileden
isyan etmiş olan her hangi bir ferdin kendi bölgelerine geldikleri taktirde derhâl yakalanmaları, önceden emredilmiş olduğu için, Bayburd voyvodası İsmail Bey, Abdülkadir Ağa’nın Kırzıy-ı süflâ köyüne indiğini duyar duymaz faaliyete geçti ve onu yakalamak için bizzat üzerine gitti. Şaki, mezkûr karyenin eşrafından olan Oflu Cansız-oğlu Cafer Ağa’nın konağına iltica etmişti. Bu sebeple voyvoda İsmail Bey, beraberinde aynı köyün diğer bir eşrafı olan Sarı Ali-oğlu Ömer Ağada olduğu hâlde, Câfer Ağa’nın konağını kuşattı. Cansız-oğlu, ilk defa, kendine iltica etmiş bir adamı teslim etmek istemedi. Üç dört bin kişiyle Soluklu suyu civarında mukavemete karar verdi. Lâkin Ömer Ağa :

«... Padişah-ı âlem-penah efendimize ve velini’met efendimize itaat etmeyenlerin cezaları icra olunacaktır. Hana tâbi olan ağa ar bu tarafa gelsinler...”  ihtarında bulununca bir çok
kimseler Câfer Ağa’yı terkettiler. Cansız-Oğlu’nun maiyetinde ancak birkaç yüz kişi kaldığından bunlarla mukavemete imkân göremedi. Bu sebeple Câfer Ağa, Tuzcu-zâde Andülkadir Ağa’yı Bayburd voyvodası İsmail Bey’e teslim etmeğe mecbur oldu.

İsmail Bey de almış olduğu emir mucibince Cemâziyülevvel 1250 (Eylül 1834) tarihinde Tuzcu-zâde Abdülkadir Ağa’yı, Erzurum vâlisi Esad Paşa’nın yanına gönderdi.

Vâli’nin ilk iş olarak Tuzcu-zâdeyi toplamış olduğu hükümet erkânı huzurunda isticvab eylediğini ve bütün suçlarını ona İtiraf ettirdiğini, bilâhirede boynunu vurdurarak, kellesini Tatarı vasıtasiyle İstanbul'a yollattığını görüyoruz. Bu hâdise Tuzcu-oğulları arasında büyük bir dehşet uyandırmıştı. Abdülkadir Ağa’nın afvını ümit eden âilesinin mütebaki efradı, Ağalarının birden katledildiğini duyunca, endişeye düştüler. Tahir ve Abdülâziz ile bunların oğulları Hamid, Ömer, Behram ve Arif isimli şahıslar aynı âkibete duçar olmaktan korkarak her biri bir tarafa dağılıp gizlendiler. Fakat eskisi gibi kimse kendilerine muzaharet göstermiyordu. Diğer taraftan hükümet kuvvetleri de bu dâvanın arka sını bırakmış değildi, şakilerin izini sıkı bir surette takibediyordu.

Hükümetin bu azimkâr hareketi neticesinde âsilerin hepsi emana yeldi. Erzurum Vâlisi’nden afv talep ettiler. Esad Paşa, yeni bir gaile çıkarmamak ve zorbaları sükûnetle elde edebilmek için arzu-larına muvafakat göstererek onları yanına çağırdı. Tuzcu-oğulları ailesi ve bütün mensupları gelip Esad Paşa'ya teslim oldular. Bunun üzerine Vâli, Sadrıazam nezdinde şefaatta bulunarak, Tuzcuoğulları ailesinden isyan etmiş bulunan bu zevatın afvını rica etti.
Esad Paşa nın bu vesile ile Sadrıazama yazdığı tahriratta şöyle denilmektedir:

 

«... Tuzcu-oğulları hakkında ferman-1 kaza ceryan-ı hazret-i pâdişâhı şeref-sudur buyrularak merkum Abdülkadir mukaddema cezay-ı sezasına giriftar olmuştur ve Trabzon valisi Osman Paşa irâde-i seniyyeyi yerine getirmiştir Merkuman ötedenberü fırsat buldukça Lazistan da ihtilâl peydasına cesâret etmiş şimdi ise yeislerinden ol veçhile savuşmuşlar dır. Buna nazaran şimdi haklarında tamamen afv lâzım gelse de henüz yoluna girmiş Lazistan’ın küreğe
mahkûm olan bu gibi kimselerin afviyle yeniden ihtilâle sebeb olacakları aşikârdır. Bundan dolayı şakilerin küreğe mahkûm edilerek İstanbul'a celbi muvafık görülmüştür Bu hareket Vâli Paşa'nın hatırı içün değil umumun selâmeti İçün münâsip görülür. Lâkin bendeleri şaki-i merkumlara afv vadederek elde ettim Bura halkı tamamen bundan haberdardır eğer kendilerine bir fenalık olursa su-i te’sir edeceğinden bunların uzak bir yere nefyedilmesi rica
olunur...”

 

Bu hususta Serasker Paşa'ya da ayrıca mektuplar yazılmıştı. Nihayet, Sadrıazam ile Serasker Mehmed Husrev Paşa arasında vukubulan muhavere neticesi, Tuzcu-oğlu âilesinden bir kısmının Rumeli’ye yerleştirilmesine karar verildi. Serasker Paşa bunların Edirne’ye iskânını muvafık görüyordu. Sadrıazam Mehmed Emin Rauf Paşa ise ikinci Mahmud'a sunmuş olduğu bir takrirde, Edirne’nin sursuz bir şehir olduğundan bahsile Rusçuk veya Varna gibi mahfuz bir şehre gönderilmelerinin daha muvafık olacağını bildirdi. Merkezde ceryan eden bu müzâkerat sonunda, sudur eden irâde-i seniyye mucibince, Tuzcu-ogullarının Rusçuk ve Varna havalisine yerleştirilmelerine karar verildi. Tahir ve Abdülâziz Ağalar ile Abdülkadir'in okulları Hamid, Ömer, Behram ve Arif namındaki sergerdeler muhafaza altır da İstanbul yoliyle Rusçuk ve Varna taraflarına nefyolunarak oralarda ikamete memur edildiler (Şaban 1250 -• Aralık 1834).

Bu suretle, Trabzon, Rize, Of ve Sürmene havalisi, bütün bölgede kökleşmiş olan âsî Tuzcuoğlu âilesinin zulmünden kurtuldu. Takriben yirmi seneden fazla bir müddetle devleti vakit vakit meşgul eden bu gaile ortadan kalkmış oldu. Tuzcu-oğulIarının sürgünü, diğer şekavet erbabına ibret teşkil ettiği kadar, tahrik unsurunun da ortadan kalkması demek olduğu için bütün bu havalide, bunların parmagiyle çıkan hâdiselerde sona erdi. Her nekadar Tuzcu-oğullarından Rumeli’ye nakledilmemiş olanlar varsa da kalanlar, bu gibi meselelere önayak olanlardan değildiler. Bunlardan bir kısmının Şatır-zade Osman Bey gibi daha ziyade hükümet tarafını tutan kimselerden veya bu kabil işlere karışmayan şahıslardan mürekkep olduğu anlaşılıyor. Rumeli'ye sevkolunanların âkibeti şimdilik meçhulümüz olduğu gibi, bugün Trabzon’da yaşayan Tuzcu-oğullarının da âilenin  hangi kolundan geldiğini henüz
öğrenemedik.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.