güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TRABZON HAVALİSİNDE YAŞAYANLAR ÖZ VE ÖZ TÜRKTÜR - 3

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Muhakkak ki bazı âyanların denizciliğe olan ilgisi yalnızca askerî seviyede kalırken- yani devletin donanma, asker ve Tersane-i Amire ile ilgili mükellefiyetleri çerçevesinde- bazılarının hem devlet hem de kendi adlarına sivil denizcilik ve ticaret faaliyetleri dikkati çekmektedir. 18. yüzyılın ilk yarısı ve ortalarında âyanların denizcilikle ilgili faaliyetlerinin merkezinde daha ziyade askerî hususlar yer almaktadır. Yüzyılın son çeyreğinden sonra gemi sahibi olma ve deniz ticareti hususunda daha fazla rol oynamaya başladıkları, 19. yüzyılın başlarından itibaren ise Karadeniz’de ticarete gittikçe daha yoğun bir biçimde katılmış oldukları düşünülmektedir. Karadeniz ticarileştikçe onların da zorlu ancak kârlı bir faaliyet olan denizciliğe gittikçe artan bir oranda ilgi göstermiş olmaları muhtemeldir. 3- Âyanların Denizcilik Faaliyetleri a) Savaş Gemileri Yapımı Osmanlı donanması için yalnız Tersane-i Amire’de değil taşra tezgahlarında da gemiler yaptırılıyordu. Taşrada gemi yapım işleri genellikle ilgili bölgenin ileri gelenlerine, âyan, vovyvoda ya da mutasarrıfına havale edilmekteydi (BOA, HAT, 1521).

Âyanlığın taşrada nüfuzunun henüz artmadığı dönemlerde merkezden çavuş veya kapıcıbaşı unvanını taşıyan bir memur tam yetki ile gemi inşa edilecek yere gönderilirdi. Bu memura “emin” “mübaşir veya “nazır-ı kalyon” da denilmektedir. Gemi inşası konusunda her türlü mahalli idarecinin üstünde olan bu kişilerin yanında kadı, naib, dizdar, beşlü ağası, yeniçeri serdarı ve kethüdayeri gibi idareciler merkezden emir aldıkları takdirde gemi yapımında ona yardımcı olmak mecburiyetindeydiler. Fakat 18. yüzyılda, merkezden gönderilen memurların yetkilerini kullanmakta zorlanmaları, bu gibi işlerde yerli âyan ve eşrafın kullanılmasına yol açtı. Âyanların nüfuzlarının artmasıyla taşra tezgahlarındaki gemi yapım işleri ve eminlik görevi, ilgili yörenin âyanına verilmeye başlandı (Ünal 2006:361; Güler 2003:37).

Sinop tersanesinde gemi yapım işiyle ilgili olarak verilmiş bir tabloda özellikle 17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyıl başından itibaren sorumlu memur olarak kapıcıbaşı ünvanlı kişiler ve ağalar olduğu görülmektedir (Ünal 2006:355).

Bu da bölgede gemi yapım işinde en azından sorumlu kişiler olarak âyanların gittikçe daha önemli roller üstlendiklerini göstermektedir. Âyanların etkinliklerinin arttığına işaret eden nispeten erken tarihli bir belgede işkanpavye ve kancabaş gemilerinin inşaları için gerekli olan kerestenin “koru-yı hümayundan” kesilmesi emrine Şile âyanlarından Semercioğlu Ömer Ağa ve Süleyman’ın “biz nefs-i Şileden ağaç kestürmeyüz” diyerek engel olmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu âyanlar, köyleri halkına isabet eden keresteyi verdirtmediği gibi eşkiyalıkları sebebiyle kaza naibini de kaçmak zorunda bırakmışlardı (BOA, C.BH, 11603).

 Âyanların, bölgede nüfuz kazanma isteklerinin dışında, kereste vermemelerinin muhtemel sebebi, gemi yapım işini üstlenmek veya miri fiyatların ucuzluğu sebebiyle piyasaya verdikleri kerestelerden daha fazla kâr elde etmek arzusu olmalıdır. Âyanların güçlenmeye başladığı döneme denk düşen bu belge; onların merkezden gemi yapımı için gönderilmiş nazır ya da mübaşirlerin işlerini zorlaştırdıkları, Şile gibi İstanbul’a yakın bir alanda “koru-yı hümayun”dan ağaç kesilmesine karşı çıkabilecek kadar güçlendiklerini göstermektedir. Âyanların bu davranışları onların İstanbul’dan daha uzakta olan bölgelerde gemi yapım işinin merkezine nasıl oturduklarını anlamamıza da yardımcı olabilir. Erken dönemlerde merkezden yazılan emirlerde, âyanların da yer aldığı görülmektedir. Fakat bu emirlerde âyanların hayli arka planda ve genellikle gemi yapım işinin kolaylaştırılması, malzemelerin temini, gerekli yerlerden alınması ya da iletilmesine yardımcı olunması gibi ikincil unsur olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelen emirlerde ise âyanların ilk ve genellikle tek isim olarak “kalyon nazırı veya emin” sıfatıyla gemi yapım işinin merkezinde oldukları görülmektedir. Âyanların yalnızca Karadeniz’de değil Batı Anadolu (BOA, C.BH, 10243) ve Rumeli sahillerinde birçok yerde gemi yapım işinde çok daha aktif rol oynadıkları (adeta bir gemi inşa müteahiti gibi) anlaşılmaktadır. Örnek olarak Tavaslızâde ailesi verilebilir. Aileden Ömer Ağa’nın etrafı denizlerle çevrili ve tersanesi bulunan bir sancağın mütesellimi olması onun Bodrum tezgâhlarında kalyon inşası için görevlendirilmesinde etkili olmuştur. Osman Ağa zamanında nüfuzu artan aile, merkezi otoritenin kurulma aşamasında büyük problemlerle de karşılaşmıştır (Kütükoğlu 2011:449).

Osman Ağa devri, aile açısından malî gücün arttırılmasına rağmen bölgedeki iktidarın yavaş yavaş kaybedildiği ve devlet-âyan mücadelesini de açığa çıkaran inişli çıkışlı bir macera dönemidir. Kaynaklarda Osman Ağa’ya ait ilk bilginin 1801 yılında kapıcıbaşı olarak Limni’de fırkateyn inşasında görev almasıyla ilgili olması dikkati çekmektedir. 1825 yılında Mora’daki Rum isyanı üzerine sınırları korumak ve isyanı bastırmak için sevk edilen orduya katılan Osman Ağa 1826 yılında ise Bodrum’da gemi yapımıyla görevlendirilmiştir. Kalyon yapımındaki görevinden sonra Menteşe Sancağı Mütesellimi ile Denizli Hassı Voyvodalığı görevine, “mirahur-ı evvel-hazret-i şehriyâri” pâyesiyle getirilmiştir. Oğlu Mehmed Ağa’ya ise “dergâh-ı âli kapıcıbaşılığı” unvanı verilmişti. Ancak, bu tarihten itibaren Osman Ağa’nın hayatında zikzaklar başlamıştır. İdari görevlerini kullanarak nüfuzunu ve servetini korumaya çalışırken sürekli bir şekilde devletle karşı karşıya gelmiştir. Merkezi hükümet ise pervasız tavırları karşısında Osman Ağa’yı yargı gücünü kullanarak zayıflatmaya çalışmıştır. Açığa alınan, cezalandırılan Osman Ağa ise tekrar eski görevine gelebilmek için af dilemiş ve aracılar koymuştur (Ertaş 2012:117).

Bu örnekte görüldüğü üzere gemi üretim işinin âyanlar açısından kârlı, bir iş olduğu anlaşılmaktadır16. Bu kârlılığın sadece ekonomik değil, devlet üzerinden sağlanan (bu örnekte iade edilen) saygınlık, rakipleri arasında sıyrılıp yükselme gibi unsurlar düşünüldüğünde daha da önemli hale geldiği ve anlam kazandığı anlaşılmaktadır. b) Âyanlar Mücadelesinde Gemi Yapım Görevinin Etkileri Gemi inşa işi, âyanların yükselmesi, itibarlarının artmasının bir aracıydı. Âyanlar gemi inşa işlerini üstlenmekle yalnız ekonomik olarak kârlı bir işe girişmiş olmuyor, aynı zamanda merkez ve rakipleri indinde de nüfuz ve güç elde ediyorlardı18. Dolayısıyla gemi yapım işini üstlenmek, âyanlığı ele geçirmek isteyenlerin elini güçlendiren bir husustu. Bu faaliyetin bir mücadele aracı olarak kullanılması yalnız Karadeniz değil, Anadolu ve Rumeli’deki diğer bazı sahalarda da görülmektedir. Karadeniz bölgesinde, özellikle Sinop, Bartın ve Ereğli havzasında, âyanlık mücadelesinde gemi inşa faaliyetlerinin bir araç olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu bölgede gemi üretim işinin çok daha önemli olduğu ve yerel yönetimi temsil eden âyanlığın diğer mükellefiyet ve nüfuz araçlarıyla çok daha iç içe geçmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Âyanlığa giden ekonomik güç ve nüfuzun bir göstergesi olan mütesellimliğin kime verileceği hususu, bazen Kastamonu ve Sinop örneğinde olduğu gibi denizcilik faaliyetlerinin sürdürülmesiyle doğrudan ilgiliydi. Gemi üretim faaliyetleri o kadar önemliydi ki; bir bölgedeki âyanın belirlenmesi veya bir âyanın diğerlerinden ön plana geçmesi bu faaliyetlerin devam ettirilebilmesiyle ilişkilendirilmişti (BOA, HAT, 553).

Kaptan-ı Derya Gazi Hüseyin Paşa’nın takrirlerinde eski Kastamonu Sancağı mütesellimi Hasan Bey’in marifetiyle Trabzon valisi ve Canik muhassılı Mahmud Tayyar Paşa nezaretiyle Sinop sahasında inşa olunmaya başlanan bir kalyonun dört yıl olmasına rağmen bitirilemediği ve tezgâhta kaldığı belirtilmiştir. Kalyon kerestesinin kesilmesi ve nakledilmesi Sinop ileri gelenlerinden Kavizade Ali Ağa’ya ihale olunmuştu. Kendisinin kereste temini konusunda hiçbir kusuru olmadığını hatırlatarak, “…Kastamonu mütesellimliği uhdesine verilmiş olduğu için kalyonun inşasının tamamlanması meselesi de kendisine verildiği takdirde çabucak bitirileceği taahhüdünde…” bulunmuştur (BOA, C.BH, 6149). Gerçi bitmek üzere olan bir kalyonun tamamlanmasına nispeten kolay ve getirisi fazla olabileceği için talip olmuş olma ihtimali varsa da, uhdesine mütesellimlik verilmiş olan Kavizade’nin, gemi inşa işini de istemesi bu iki görev arasında doğrudan bağ kurulduğunu göstermektedir. Diğer bir örnek, bir mukataayı, gemi üretim faaliyetlerini kullanarak malikâne şeklinde elde etmeye çalışan âyanla ilgili olarak görülmektedir. Sinop sahasında inşasına memur olduğu birinci kalyonu Tersane-i Âmire’ye teslim ettiğini, ikinci kalyonun bitirilmesinin yakın olduğunu, şalope ve kırlangıç gemilerinin de noksansız bir şekilde hazırlanmakta olduklarını belirten sâbık Kastamonu Sancağı Mütesellimi Hacı Ali Ağa, masrafları için devlet tarafından verilmiş olan meblağ dışında kendisine hiçbir ödeme yapılmadığı ve alacağının kaldığını belirtmektedir. Bundan dolayı borçlarını ödemeye imkânı kalmadığı ve son raddede olduğunu bildirerek Kastamonu mukataasının yeni şartlarla malikâne olarak uhdesine verilmesi talebinde bulunmuştur (BOA, C.BH. 5591).

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.