güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TRABZON HAVALİSİNDE YAŞAYANLAR ÖZ VE ÖZ TÜRKTÜR - 3

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Haznedar Kuğuzade Süleyman Paşa’nın hayatına göz attığımızda öncelikle Trabzon bölgesindeki Ayanlarla ya ittifaklar oluşturan yada onlarla mücadele eden bir vali özelliği karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenledir ki Kuğuzade Süleyman Paşa’nın hayatını ve durumunu anlayabilmek için önce Karadeniz Bölgesi’nde bilhassa Trabzon Sürmene sahasında Ayan olarak ortaya çıkan kişilerin nasıl, ne amaçla ortaya çıktığını öğrenmemiz kısacası bu bölgedeki Ayan ve Ayanlık hakkında bilgi edinmemiz gerekir inancındayım. Bu amaçla bilgilere baktığımızda İlhan Ekinci’nin KARADENİZ’DE ÂYANLAR ve DENİZCİLİK başlıklı yazısında verilen bilgilere baktığımızda karşımıza şu bilgiler çıkmaktadır:

“Özet Anadolu ve Rumeli’de ortaya çıkan ve gittikçe güçlenip hükümet merkezine ve onun taşradaki temsilcilerine karşı bir bakıma denge unsuru haline gelen âyanlar, 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başlarında Doğu Karadeniz bölgesinde en güçlü dönemlerini yaşadılar. Birbirleriyle ve merkezi otoriteyle çarpıştıkları bu dönem aynı zamanda Karadeniz’in uluslararası deniz ticaretine açıldığı döneme denk düşmektedir. Doğu Karadeniz’deki birçok iskele kentin/merkezin kuruluşu da bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu çalışmada buharlı gemilerin Doğu Karadeniz’de görünmelerinden hemen önce, âyanların denizcilik faaliyetleri incelenecektir. Bu çerçevede yerelleşmenin denizcilik sektörünü nasıl etkilediği, âyanların denizciliğe olan ilgilerinin gelişimi ve buharlı gemi seferlerinin yerel denizcilik faaliyetini ne şekilde etkilediği gibi konuların tartışılması amaçlanmaktadır.

Giriş: Âyanlara Ait Birkaç Görüntü Haznedarzade Süleyman Paşa Ünye’de zamanının en büyük saraylarından birini yaptırmıştı. Bugün sadece birkaç taş merdiven ve duvar kalıntısı bulunan bu sarayın inşasına, valiliğinden önce, Canik muhassıllığı yıllarında başlanmıştı. Bıjışkyan’ın “muhteşem bir binadır” (Bıjışkyan 1969:36) diyerek hayranlık belirttiği paşanın konağından William J. Hamilton da gezi notlarında bahsetmiştir. “Antik surlar üzerine inşa edilmiş görünmekte ve denizle konak arasında sahil boyunca oldukça dar bir yol bulunmaktadır. Kuzeye bakan arka tarafı denize sıfır olan saray, 8-10 metre yüksekliğinde bir set üzerine inşa edilmiştir” (Hamilton 1842:273).

Resimlerinden anlaşıldığı kadarıyla iki veya üç katlı olan sarayın uzaktan görüntüsü hilal şeklindeydi. Saray, Ünye’ye, Ünye koyu ve limanına tepeden bakan ve denize hâkim bir noktada inşa edilmişti. Denizle ve denizcilikle olan ilişkinin/içiçeliğin sembolü olarak görülebilecek olan saray için Avusturyalı seyyah Franz von Verner ise “Ünye o yıllarda çok sakin ve huzurlu bir kasaba idi. Paşa, Trabzon’da devlet işlerinden sıkıldığında yalnız başına Ünye’ye gelir burada denizin, dalgaların sesi ile dinlenirdi” (Karagöz 2009:140) diye yazmaktadır. Âyan kökenli bir paşanın yalnızca ticarî ve askerî değil, deniz karşısındaki psikolojik duruşuna dair de ipuçları veren bu konak, bir zamanlar âyanlar ile deniz arasındaki irtibatın nesnelleşmiş sembolik bir örneği olarak görülebilir. Konak, denizin bitiminde, koyun hakim bir noktasındaki bu haliyle yalnızca karadakiler için değil denizden gelenler için de karasal bir güç, otorite ve ihtişam sembolü gibi durmaktaydı. Buraya çok yakın bir coğrafya olan Bolaman’da yine aynı âyan ailesine ait bir konak daha vardır. Küçük bir koyun doğuya bakan kara tarafında, Bolaman Kalesi üzerine, limanın hemen bitiminde Haznedarzadeler tarafından yaptırılmış olan bu konak da denizle olan ilişkiye dair özel bir konumun sembolü gibidir. Döneminin zevki, inceliği yanında, koyun hakim yerinde, denizin bitiminde kale üstüne yapılan bu yapı, iskeleyi ve deniz trafiğini kontrol edebilen konumuyla, denizle iç içe oluşuyla geçmişteki âyan ailelerinin denizle olan ilişki ve irtibatlarına ışık tutmakta, bu ailelerin geçmişlerindeki “denizci” karakterleri hakkında bazı ipuçları vermektedir. Karadeniz’in birçok sahil kentinde veya iskelesinde bulunan ve 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış çok daha mütevazı örneklerinden farklı olarak, âyanların yükseldikleri dönemlerde yapılmış olan bu konaklar, geçmişte denizcilikle iç içe geçmiş güzel, parlak günlerin birer kalıntısı olarak görünmektedirler. Sahillerde yükselen âyanların denizciliklerine ve denizci duruşlarına dair daha pek çok örnek motif yakalamak mümkündür. Doğu Karadeniz’de âyan-deniz ilişkisi üzerine anlatılan bir başka anlamlı rivayet de Tuzcuoğlu isyanı ile ilgilidir. Bölgeyi baştanbaşa etkileyen Tuzcuoğlu isyanı sırasında merkeziyetçi güçlerin ağır bastığı ve isyanın sonlarına yaklaşıldığı bir sırada;

“Tuzcuoğlu Memiş Ağa, Çakıroğlu İsmail Ağa’ya misafir olmuştu. İstanbul’dan ferman gelip iş büyüdükten sonra İsmail Ağa Memiş Ağa’ya: Sen fermanlı oldun, açıktan seni koruyamam, Ancomah’a götürüp orada ihtiyacını temin edeyim. Gizli bir şekilde seni korumaya çalışayım demişse de Memiş Ağa; “Ben deniz kenarlarında yaşamaya alışmışım, dağlarda yaşayamam” deyip yanından ayrılmıştır. Buradan ayrılan Memiş Ağa Çufaruksa köyüne gelirken yolda yakalanıp idam edilmişti” (Umur 1951:21).

Rivayet tartışılabilirse de gerçekçi/anlamlı bir bakış olduğu anlaşılmaktadır. Burada dikkati çeken husus Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın kendisini deniz “kenarında yaşamaya alışmışım” diyerek denize ait sosyal, ekonomik bir çevrenin parçası olduğunu betimlemesi ve denizle ilgili bir coğrafyaya aidiyet hissetmesidir. Tuzcuoğlu, kendisinin bir âyan olarak nüfuzunu inşa ettiği, varlık sebebi haline getirdiği sahilin/denizin kıyısındaki sosyal, ekonomik ve siyasî çevresinden uzaklaştırılmasının, bedenen olmasa da bir başka biçimde yok olması anlamına geleceğinin farkındaydı. Osmanlı Devleti’nde on sekizinci yüzyılda âyanlar büyük bir nüfuz kazandı. “Âyanlar çağı” dedirtecek derecede devre damgasını vuran değişimler yaşanırken, denizcilik faaliyetlerinin yaşanan bu gelişmelerden uzak kaldığını söylemek doğru olmayacaktır. Fakat âyanlarla ilgili gerek imparatorluk düzeyinde, gerek âyan veya âyan aileleri ile ilgili monografilerde, gerekse yerel tarihin bir parçası olarak yapılmış olan çalışmalarda onların denizcilikle ilgili faaliyetlerine pek değinilmemiş veya vurgu yapılmamıştır. Âyanlık meselesi, bir kara imparatorluğunun, karasal bölgelerdeki nüfuz mücadelelerinin konusu olan bir alan olarak düşünülmüş ve anlatılmıştır. Âyanlık-denizcilik ilişkilerinin incelenmesinde tüm imparatorluğu içine alan genel şartlar dikkate alınması gerektiği gibi, her bölgenin/sahilin kendisine has şartlarının bu ilişkileri nasıl şekillendirdiğine ve farklılıklarına da dikkat edilmesi gerektiği açıktır. Ancak, âyanlık-denizcilik ilişkileri imparatorluğun tamamını kapsıyorsa da özelde bu yazının konusu Karadeniz bölgesindeki âyanlardır. Konumları itibarıyla denizcilikle ilgili olabilecek genelde sahillerdeki âyanların, özelde Karadeniz bölgesindeki âyanların denizciliğe olan ilgileri ve faaliyetleri çerçevesinde onların bu konumuna bakmak ve değerlendirmekten ibaret olacaktır. Sahillerde âyanların ortaya çıkışı, âyanların güçlenmesindeki denizcilik faaliyetlerinin yeri veya güçlenen âyanların denizciliğe olan etkisi, sivil veya askerî denizcilik faaliyetleri çerçevesinde yaklaşarak, bir anlamda sahillerdeki âyanlığa denizlerden bakılmaya çalışılmasından ibarettir. 1- Âyanların Denizcilikle İlgileri Anadolu’da 17. yüzyılın sonlarında kurulan ve 18. yüzyılda gelişen, özellikle yüzyılın ikinci yarısında ülkenin her yerinde görülen âyanlık örgütü zamanla kuruluşundaki amaç ve işleyiş düzenini kaybetmişti (Emecen 2001:194). 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.