güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Tarih Akışı İçerisinde Türk- Alman İlişkileri ve Kamen-Bandırma Dostluğu

Yazının Giriş Tarihi: 10.01.2022 00:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.01.2022 00:06

Sovyetler Birliği ise bu düşüncelere hiç katılmamış, burun yerine Türkiye'nin savaşa doğrudan katılmasını savunmuştur. 1943 Ekiminde Moskova Konferansında Türkiye'nin 1943 yılı sona ermeden Türkiye'nin savaşa katılmasının istenmesine karar verildi. İngiltere Dışişleri Bakanı Eden, bu kararlan bildirmek üzere Türkiye Dışişleri Bakanı Menemencioğlu ile Kahire'de görüştü. Menemencioğlu'nun Eden'e verdiği yanıt; yeteri kadar yardım yapılmadıkça Türkiye'nin kesinlikle savaşa katılmayacağı biçimindeydi. 1943 Kasımında Tahran Konferansında da Sovyetler Birliği, Türkiye'nin savaşa sokulmasındaki tutumlarını daha da sertleştirmişlerdir. Ocak-Şubat 1944'te Ankara'da Türk ve İngiliz askeri heyetleri arasında görüşmeler yapılmışsa da, bu görüşmeler kesilmiştir. İngilizlere göre Türkler çok fazla şey istemişlerdir. İngiliz askeri heyetinin Ankara'dan ayrılması, savaş döneminde Türk-İngiliz ilişkilerinin, en bunalımlı noktaya vardığı andır. Churchill, barış konferansında Türkiye'nin sağlam bir yer edinemeyeceğini söylüyordu. Bu durum doğal olarak Türkiye'nin hiç hoşuna gitmemişti. Bu arada Türk-Sovyet ilişkileri gittikçe soğumakta ve Türkiye üzerinde belirgin bir biçimde Sovyet tehlikesi kendini göstermektedir.

1944 yılının ilk aylarından başlayarak Türk-İngiliz ilişkileri kopma noktasına gelmiş

bulunuyordu. Müttefik propagandası, Türk dış siyasasını sert bir biçimde eleştirmekteydi. Almanya'nın tüm cephelerde çökmesi, Müttefiklerin büyük zaferler kazanması, ABD ve İngiltere'nin Türkiye ile olan ilişkilerini dondurmaları, Batı'dan alınan yardımların durma noktasına gelmesi, Sovyetler Birliği ile olan görüşmelerin kesilmesi sonucu bir Sovyet tehdidinin kendini göstermesi, 1944 yılı ilkbahar ve yaz aylarında Türk siyasası üzerinde dayanılmaz baskılar yaratan etkenler olmuştu. İşte Türkiye'nin yalnızlığa düşmüş olduğu böyle bir dönemde, Türk Hükümeti Müttefiklere yanaşmak amacıyla, gerek iç gerekse dış siyasalarında köklü değişikliğe yöneldi. Bir sonraki bölümde ele alacağımız ve müttefik tepkisine neden olan Varlık Vergisi'ni ve Türkçü Turancıları susturdu. Dış siyasada ise İngiltere ve ABD'nin başından beri karşı olduğu, Almanya'ya krom ihracı durduruldu. Mihver gemilerine Türk boğazları kapatıldı ve Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu'nun görevinden ayrılması sağlandı. Son olarak ta Almanya ile diplomatik ve ekonomik tüm ilişkiler kesildi.

Türk Hükümeti savaşın sonuna doğru, özellikle Müttefiklerin Almanya'yı bütünüyle çökertmek için kararlılıklarını ortaya koymalarından sonra, Türkiye için zor bir dönemin başlamakta olduğunun farkındaydı. Bundan böyle karşıt güçler arasında, daha önce sürdürdüğü dış siyasasını sürdüremeyeceğini bilmekteydi. Bu duygu ve sıkıntılar içinde olan Türkiye, 1945 yılına girerken, haklı olarak kendisini "Sovyet tehdidi"nin bir hedefi olarak görmekteydi. Sovyet Rusya'nın 1944 ortalarına doğru Balkanlarda hızla ilerlemeleri Türkiye'de endişe ile karşılanıyordu. 4–11 Şubat 1945 günlerinde savaş sonrası kurulacak "Savaş Sonrası Dünya Düzeni"nin ilkelerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilen Yalta Zirvesinde tartışılan konular Türkiye'yi yakından ilgilendirmekteydi. Savaş Sonrası Dünya Düzeninin sürekliliğini sağlayacak "Ortak Barış Sistemi" ile ilgili "Birleşmiş Milletler" örgütü "Dumbarton Oaks Önerileri" ile yeni bir durum alırken, büyük tartışmalara neden olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde oylama sorunu Yalta Zirvesinin 6 Şubat 1945 günlü oturumunda ele alınmakta, beş büyük devletin sürekli temsil ve Veto hakkı verilmesi ile çözümlenmekteydi.

Fransa ve Çin'in etkin birer güç olmaktan uzak olması, İngiltere'nin bu savaştan ekonomik bakımdan yıpranarak çıkması, ABD ve SSCB'ni Savaş Sonrası Dünya Düzeninin egemen güçleri durumuna getiriyordu. Zirve sonunda Üç Büyüklerin Avrupa'da Demokratik rejimlerin kurulacağını ortak bir demeçle açıklamış olmaları, sahip olduğu tek parti yönetimi ve totaliter rejimleri anımsatan uygulamaları nedeniyle, Türkiye'yi yakından ilgilendirmekteydi. Türkiye'nin Müttefiklerin önündeki bu konumundan yararlanmak isteyen Stalin, Zirvenin 10 Şubat 1945 günü yapılan yedinci oturumunda Boğazların ve Montreux Sözleşmesinin yeniden gözden geçirilmesini önerdi. Stalin, Yalta Zirvesinde Birleşmiş Milletlere hangi devletlerin alınacağı tartışılırken, Türkiye örneğini öne sürdü. Almanya'ya savaş açmış devletlerin Birleşmiş Milletler statüsüne alınmasını, açmamış olanların ise, son süre olarak 1 Mart 1945 tarihinden önce, "Mihver"e savaş açması gerektiğini söyledi. Stalin'in bu önerisi Churchill ve Roosevelt tarafından kabul edilip, 25 Nisan 1945 tarihinde San Francisco’da toplanacak olan Birleşmiş Milletler Konferansı'na kurucu üye olarak katılacak devletlerin, 1 Mart 1945 tarihinden önce "Mihver" devletlerine savaş açmış olmaları koşulunun aranmasına karar verildi. Bunun üzerine Türk Hükümeti, savaş sonunda Sovyetler Birliği karşısında yalnız kalmamak, İngiltere ve ABD ile ilişkilerini düzeltmek amacıyla, Demokrat Devletlerin bu isteğini kabul ederek, 23 Şubat 1945 günü, 1 Ocak 1942 tarihli Birleşmiş Milletler Beyannamesini imzalamak ve Almanya ile Japonya'ya savaş açmak için konuyu TBMM'ye getirdi. Devam edecek…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.