güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Tarih Akışı İçerisinde Türk- Alman İlişkileri ve Kamen-Bandırma Dostluğu

Yazının Giriş Tarihi: 29.11.2021 00:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.11.2021 00:04

Ama bunu söylemeden de geçemeyeceğim gerek Almanlardaki bu ağaç ayakkabı gerek bizdeki takunya veya nalın şeklindeki ağaç ayakkabılar beni Almanlarla Türklerin çok eskilerde aynı köke sahipliklerine hiç değilse aynı sahalarda çok eskilerde uzun yıllar beraber yaşadıklarına inandırmaya bir delil gibi gelmişti. Bu müzeyi gezerken meskenlerde bölümlerin bulunmayıp insanların canlı cansız tüm mallarıyla birlikte aynı mesken içerisinde yaşadıklarını fark etmiştim.

Rehber gezdirirken üzeri konik bir çatıyla daha doğrusu saz konik bir çatıyla kaplı evlerin içerisinde her türlü hayvan ve mesken sahibi aile hatta gelecek misafirler bir arada tek bir mekan içerisinde kalıyorlar dediğini hatırlıyorum. Ne tuhaf ki bu tür bir yaşam Orta Asya’daki çadır yaşantısından Anadolu’daki tek odalı meskenlerde yaşama gelene kadar bizde de aynıydı. Eskiden beri hep duyardık İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da insanlar kışları hayvanları ile aynı mesken içerisinde geçirirlermiş. Müzeyi gezdiren rehberin söyledikleri bir an için kulağından uzaklaşıp kafamda şu uyanmıştı. Almanlarda bugünkü modern seviyeye gelmeden önce bizimle aynı yaşam biçimini göstermişlerdi. Öyleyse başından beri ibdaımız olan kökte birlikte haksız değildik. Bu müzeyi gezerken biraz şeytanın avukatlığını yapmak biraz da muziplik olsun diye Alman rehbere şu soruyu sormuştum. Gördüğüm kadarıyla bu meskenlerde eşlerin birbiriyle baş başa kalacağı bölümler yok, Atalarımız bu eksikliği nasıl giderirlerdi acaba? Adamım verdiği cevap bir hazırcevaplık olarak beni kendisine hayran bırakırken bence temelde köklerimizin birliğine de işaret ediyordu.

Çünkü rehberin verdiği cevap Anadolu’da tek odalı meskenlerde Atalarınız nasıl gideriyorsa aynen öyle. Yine rehbere tercümanlık yapan öğrenci vasıtasıyla şöyle dediğimi hatırlıyorum dedim ya bi kere şeytanın avukatlığına soyunmuştum. Atalarınız bu doğal ortam içerisinde yaşarken eşler arasında gönüllü aldatmacalar yahut erkeğin kaba gücüne dayanan tecavüzler olduğunda bu meydana çıktığında toplum olarak bu işi yapana ne ceza verirlerdi? Rehber güldü, seni gidi seni der gibi parmağını sallayarak kendi kulağının birini tuttu, parmağıyla kesme işareti yaptı ve sonra sözlü olarak böyle durumlarda yakalanana verilen ceza kulak kesme idi dedi. Devam etti böyle kulağı kesik bir adam bir daha toplumda itibar görmez ona göre değerlendirilirdi. Yürüdü diğer bölümleri gezdirmeye devam etti. Ama benim kafamda bir şimşek çakmıştı. Çünkü bu kulak kesme bu kesik kulakla ilgili bir eyim hemen beynimde uyanmıştı. Hatırlıyorum bizde fazla zamparalık yapanlara ve yaptığı zamparalık sık sık belli olanlara onları adlandırmak için kullanılan bir deyim vardı. Onlara kulağı kesik deniyordu. Demek ki bu deyim bizde boşuna çıkmamıştı.

Almanlarda eski çağda kullanıldığını öğrendiğimiz bu ceza bir zamanlar bizim Türk toplumunda da uygulanmış olmalıydı, Uygulanmış ve kalkmış olmalıydı ki halk bu icraatı deyimlerde yaşatıyordu. Hakikaten böyle bir ceza Türk toplumunda da bir zamanlar uyulanmışsa Almanlarda da bir zamanlar aynısı görülüyorsa bence bu durum Almanlarla Türklerin geçmiş zamanlarda kökensel bir birlikteliğinden söz edilmesine delalet olabilirdi. Alman Türk beraberliğini ispata yarayan bir başka delil yine bu müzeyi gezerken gözüme ilişti. Gezilen binaların çatılarında horoz şeklinde rüzgar gülüne benzer şekiller vardı. Yine tercümanlık yapan öğrencim vasıtasıyla sordum. Bu horoz şeklindeki figürler çatıların tepesinde ne arıyor? Görevli hemen cevapladı.

Eski zamanlardan beri horozun binaları yıldırımlara karşı koruduğuna inanılır. Ondan bizde ve Avrupa’nın birçok yerinde Germenlerin ağırlıklı olduğu sahalarda çatı tepelerinde bu horozları görürsünüz. Ne tuhaftır ki horoz bir Anadolu Türkiye’sinde de kutsal görülen bize bir şeylere karşı koruduğuna inanılan bir canlıydı. Öyle ya bizde horoz öttü mü şeytanlar, cinler gibi vampirler, hortlaklar gibi kötü varlıkların etkisi kalmadığına inanılmaz mıydı? Demek ki horoz sesiyle bizde de koruyucu bir görev yapıyordu. Sonra araştırdım Kelt uygarlığında horozun hakikaten insanları yıldırımlara, ateşe karşı koruduğu inanılan bir Tanrının sembolüydü. Bizde ise İslamiyet öncesi dönemlerden mi yoksa İslami dönemden mi kalma olduğu belli olmayan bir inanç şeklinde horoz ötüşünün şafağı yani güneşin doğuşunu başlattığı, sabahı başlattığı bu nedenle cin, peri, şeytan, vampir, hortlak gibi maddesel olmayan yaratıkları faaliyet dışı bıraktığına dair bir düşünce mevcuttu. Bil hassa halk arasında horoz öttü mü şeytanlar bağlanır itikadı vardır.

Ne tuhaftır ki geçmişte horoza kendilerini yıldırımlardan ateşten koruyan Tanrı gözüyle bakan Keltlerle ötüşüyle kendilerini şeytan ve diğer kötü varlıkların şerrinden uzaklaştırdığına inanan Türkler horoza kutsiyet vermekle birbirlerine yakınlaşmış olurlar. Çünkü bizim inancımıza göre şeytan ateşten yapılma bir yaratıktır. Öyleyse horoz ötüşüyle Türkleri şeytandan uzaklaştırırken bir nevi Keltler gibi ateşten de korumuş olmaktadır. Bu nedenle horozu kutsal sayan ataları Keltler nedeniyle Almanlarla Türkler horoz kutsiyeti sonunda ayniliye birlikteliğe ulaşmaktadırlar. Devam edecek…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.