güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

SON ZAMANDA FARKLILAŞTIRILDIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜM DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN KURULUŞU HAKKINDA BİLGİLER

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Değerli okurlarım,

Biz Türkler yaratılıştan itibaren Gök Tanrı dini denen tek Tanrılı bir din sahibi olmamız nedeniyle Semavi dinleri fazla yadırgamamış özellikle İslam dinini ağırlıklı olarak kabul edip benimsemiş bir milletizdir. Ne var ki İslam dini bize Arapların bağrında doğup onlar vasıtasıyla intikal ettirilmiş ve bir oranda silahlı mücadeleler neticesinde kabul ettirilmiş bir din olduğu da muhakkaktır. Bu nedenledir ki İslam dini ve İslam dini kaideleri konusunda bilgi sahibi kılınmamız Araplar eliyle olmuştur. Ve haliyle bu bilgilendirme için ve İslam dininin toplumumuzda uygulama bulabilmesi için Arap kültürünün Arap toplum yapısının oluşturduğu kurum ve kuruluşlar bizde de hizmet vermek durumunda kalmışlardır. Cami dediğimiz ibadethanelerimiz aslında Arap kültür yapısına göre oluşmuş ve daha sonra bizde şekil ve görüntü değiştirerek bünyemize uygun hale getirilmiş mekânlardır. Camilerle birlikte teşkilatlanmaya başlayan İslamiyet İslam toplumunda ve İslam’a dahil olan biz Türk İslam toplumlarında da yeni teşkilatlanmalar ve oluşumlar meydana getirilmesi zaruretini doğurmuştur. Mesela İslam’ın ilk dönemlerinde namaz zamanında cemaatin en bilgilisi olan kişi öne geçip namaz kıldırmayı gerçekleştirdiğinden ve yine onun görevini yerine getirmesinde kusursuzca yardımcı olabilecek cemaat üyesi bir zatın müezzinlik görevini yerine getirmesinden dolayı İslam’ın ilk döneminde mesleği imamlık ve müezzinlik olan bireylere ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak zamanla bu görevlilerin ihtiyaç olması Hem bu görevi yapabilecek kişileri yetiştirebilecek bu görevi yapabilecek durumda olan kişileri görevlendirmeyi gerçekleştirip görevleri sırasında onları kontrol ve denetime dahil tutabilecek teşkilatların oluşturulması ihtiyacını da durumunu da ortaya koymuştur. Bu şekilde İslam’da teşkilatlanmaya başlayan din öğretimi ve dini görevlerin ifası ile ilgili hizmetleri ifa edebilecek personelleri yetiştirip görevlendirecek, görevlerinin sürdürülmesini bunun için denetimlerinin yapılmasını sağlayacak teşkilatların oluşması İslam’da bir din işleri yönetiminin oluşmasını getirmiştir. Peygamberin sağlığında onun şahsında toplanıp işlerlik gösteren İslam’daki din işleri yönetimi onun ölümünden sonra ortaya çıkacak hilafet makamını gerektiren en önemli etkenlerden biri olmuştur. Peygamber sonrası devreden başlayıp Osmanlı’ya gelene kadar geçen sürede İslam toplumlarının veya devletlerinin din işlerinin yönetimini yürüten, uygulamalarını gerçekleştiren kurum hilafet makamı olmuştur. Bu kurum 4 halife devrinde Emeviler ve Abbasiler döneminde hem toplumun siyaset işlerini hem idari yönetim işlerini hem de din işlerini yönetmiştir. Abbasiler zamanına kadar bu 3 görevi birlikte yöneten hilafet kurumu Abbasiler zamanında farklılık göstermiş, Emeviler devrinde akait ve uygulama yönünden bölünmeye başlayan İslam toplumunda hilafet makamı Sünni İslam kesiminin dini yönetimini gerçekleştiren bir makam ve kurum haline gelirken Şii veya Alevi mezhebi İslam toplumlarının dini yönetimini üstlenen ve yürütmesi beklenen bir imamet kurumu ortaya çıkmıştır.  Gerçi bu imam veyahut imamet dediğimiz teşkilatın bazı etkili yöneticilerine Sünnilerin en üst din görevlisine verilen Halife adının verildiğini de görebilmişizdir. Mesela Mısır’daki Şii Fatimi Devleti’nin İmam düzeyindeki yöneticilerine Şii Fatimi Halifesi dendiğini hiç değilse Sünni İslam toplumlarının onları öyle adlandırdığını söylememiz mümkündür. Osmanlı öncesi dönemde İslam devletlerinin yöneticileri devlet Sünni ise Abbasi Halifelerinden, devlet Şii ise Şii imamlardan onay ve kabul almışlardır. Sadece onay alınmakla kanılmamış İslam devletlerindeki din görevlilerinin ve eğitim görevlilerinin, adalet görevlilerinin tayin, azil ve uygulamalarında da söz konusu kurumların hak sahibi olduğu kabul edilmiştir. Menşur denilen onayla Halifelerden yöneticiliğinin tasdikini alan İslam Türk Devletleri yöneticileri icraatlarının İslam kaidelerine uygun olup olmadığının kontrolü konusunda da bu kurumun yetkilerini kabul etmişlerdir. Sözün kısası Osmanlı Devleti kurulana kadar hatta daha doğrusu Yavuz Sultan Selim Ridaniye Savaşı ile Memlük devletini ortadan kaldırıp onun bünyesinde varlığını sürdüren Abbasi Hilafet makamını sonlandırana kadar Sünni İslam devletlerinin dini yönetim kuruluşu dini yönetim başkanı Abbasi halifeleri olmuştur. Tabi bu farazi başkanlığın yanında İslam devletlerinin kendi teşkilatları bünyesinde görev yapan Müftüler veya Başkadılar kendi memleketlerindeki dini yönetimin başkanlığını elinde bulundurmuşlar. Abbasi halifesi adına kendi memleketlerinde icraat ve yönetim sahibi olmuşlardır. Bu yüzdendir ki Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde kuruluş döneminde Osmanlı Devleti’nin dini yönetiminin başı olarak bilinen Şeyhülislamlık makamına rastlanmamaktadır. Bu görevi yerine getiren Müftüden söz edilmektedir. Ama daha sonraki dönemde Şeyhülislam’ın yürüttüğü eğitim ve adalet görevlerini yerine getiren Rumeli ve Anadolu kazaskeri gibi iki ayrı din adamı kökenli görevli Osmanlı Devleti bünyesinde mevcut olup önceki dönemde Müftü sonraki dönemlerde Şeyhülislam divan üyesi yani kabine üyesi olmazken kazaskerler kabine üyesi durumundadırlar. Her ne kadar hilafetin getirilmesi Osmanlı’ya intikal ettirilmesi Yavuz Sultan Selim’e mal edilse de Yavuz Sultan Selim’in bu makam adıyla bir icraat yaptığına rastlamak şuana kadar zor gözükmektedir. Ama yine de ilk halife olarak ilk Osmanlı halifesi olarak ondan bahsedilir. Osmanlı halifelerinin tamamını gözden geçirdiğimizde hepsinin dört dörtlük İslam halifelik şartlarına uygun halifeler olduğunu söylememiz mümkün değildir. Gerçi bazı rivayetlerle Çelebi Mehmet’in sayesinde onun annesinin Mevlana’nın torunu olması onunda soyunun Hz. Hüseyin’e ulaşması nedeniyle Osmanlı Hanedanını Kureyş’e ulaştırmaya çalışan anlatımlar rivayetler vardır. Ama bu bilgi sahil olmadığı gibi anne tarafının kan üzerinde belirleyiciliğinin derecesi belli olmadığından bu durumun Osmanlı’nın Kureyş’e bağlaması zordur. Kaldı ki Osmanlı halifelerinin daha doğrusu halife denilenlerin bazılarının Deli Mustafa, Deli İbrahim hatta 5. Murat gibi temsilcilerinin akıl hastası olduğu da bilinen bir durumdur. Akıl hastalığı da kişiyi halife olmaktan men edecek özelliklerden biridir. Yine bazı Osmanlı halifelerinin iş başına geldiğinde 4. Mehmet gibi 9 yaşında çocuk Genç Osman ve 4. Murat gibi şahsiyetlerinde 15 aşmayan yaşlarda kişiler olduğu da düşünülürse onlarında halife olması imkânsızdır. Ama buna rağmen Osmanlı Sultanlarını halife kabul eden görüşü biz de gerçekleri bir tarafa bırakarak kabul edersek Osmanlı döneminde Sünni İslam dünyasının din yönetimini elinde bulunduran kişiler Osmanlı Halifeleri olmuştur. Osmanlı padişahları dini bakımdan bir halifenin sahip olması gereken bilgilere sahip olmaması nedeniyle onlara dini konularda danışmanlık edecek bir oranda onların icraatlarının Kuran hükümlerine uygunluğunu kontrol edecek bir kuruluş ve makama ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla ithaf edilen makam Şeyhülislamlık olmuştur. Kendinden önce mal olan müftülük makamının görevini ve yetkilerini üstlenen divandaki kazaskeri de kendine bağlayan Şeyhülislamlık Osmanlı imparatorluğunda kabaca II. Mahmut dönemine kadar daha sağlam söylemek gerekirse tanzimata kadar Osmanlı devletinin ve onun yönetiminde bulunan onun halifelerini meşru kabul eden Sünni islam toplumlarının din işlerini yöneten teşkilat olmuştur. Şeyhülislamlık makamının bu durumunu daha sonra kazaskerlikler ortadan kalktığı için daha da kuvvetlenecektir. Ama Tanzimat devrine kadar ŞeyhülislamlıkOsmanlı devletinin sadece din işlerini değil Adalet ve Eğitim işlerini de yürüten yöneten teşkilat olmuştur. Hatta Şeyhülislamlık makamına gelen kişinin bir oranda kaydu hayat şartıyla göreve geldiği verdiği fetvalarla yürütmenin başı hatta ta kendisi olan Osmanlı sultanlarının icraatlarını da kontrol edebilen, sınırlandırabilen hatta uygulamadan kaldırtabilen bir makam olduğu düşünülürse bugünkü devlet teşkilatımızda anayasa mahkememiz başta olmak üzere pek çok yüksek mahkemenin de görevini yapan bir kurum olduğu ortadadır. Bunların yanında Osmanlı idaresindeki vakıfların denetim yönetim ve kontrolü de bu makamda olduğundan bu teşkilat Osmanlı’da oldukça önemlidir. Bu önemli teşkilatın bir tek kusuru vardır. O da Osmanlı yönetimindeki Şii İslamların bu teşkilat bünyesine dahil edilmemiş olmasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.