güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Şiirleriyle, Fikirleriyle, İcraatlarıyla Mehmet Akif Ersoy

Yazının Giriş Tarihi: 28.03.2022 00:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.03.2022 04:05

İşte Akif, «Leyla» adlı şiirinde, idealinin bu sukutu karşısında ruhî buhranlar içindedir. Her yeri ıssız görüyor, aydınlatabilecek bir damla ışık bile yoktur; bunun yerine, ebedî bir set yolunu kapatıyor ve O, kendi kendinden, öz varlığından bunalmaktadır. Bu ıstıraplar içinde, Şark’ı «Mecnun»a, İslâm Birliği İdealini de «Leyla»ya benzetiyor. Akif'in bu ideali, artık, kendisi için erişilmez bir sevgili şahsiyetine bürünmüştür:

Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar tek sen ey Leyla,

Görün bir kerrecik, ye’s etmeden Mecnun'u istilâ.

Bu bedbinlikler o kadar derin ve sarsıcı bir tesir meydana getirdi ki, Âkif 1922, 1923, 1924 yıllarında ancak birer şiir yazabildi. Âkif’in Mısır'a gidişindeki temel sebebe, en isabetli teşhisi koyan değerli edip Sezai Karakoç bu mevzuda şunları yazar:

«Yeni devlet, kendini kurmaya ve derleyip toparlamaya başlarken Âkif, Ankara’da Taceddin Dergâhına yerleşmiş, bir yandan İstiklâl Savaşının ruhunun devamı için çalışıyor, bir yandan yeni kurulan devletin, İstiklâl Savaşındaki İslâmcı ve ruhcu karakterinin korunması için çalışanların arasında yer alıyordu. Dergah, bütün bu çalışmaların karargahıydı. Sonra yavaş yavaş ortalık duruldu.

Savaş kazanıldı ve Anadolu kurtarıldı. Savaş başlayıncaya kadar ortalığı sesleriyle dolduran batıcılar olduğu halde, savaş içinde ateş hattında hep İslâmcılar konuştu; tek aksiyon onlarındı. Ama savaş bitince, yani devletin alacağı biçim ve yeni Türk toplumuna verilecek şekil söz konusu olunca, yine ortaya dökülen ve liderleri çevreleyen batıcılar oldu ve devrimlere karakterini onlar verdiler.

Arka arkaya devrimler yapılır ve Türkiye batılılaşırken Âkif'in bu tutuma prensip olarak katılmadığı ve hayal sukutuna uğradığı bir gerçektir. O savaşın ruhani havası, semavî imkân ve fırsatları çarçabuk kayboluyor ve batıcıların öteden beri işlediği düşünce yapısından mıdır, yetiştirdikleri kadronun köşe başlarını tutmuş olmasından mıdır, Osmanlıların son yüzyıllarda hep Batı karşısında gösterdikleri yenilgilerin doğurduğu aşağılık duygusundan mıdır, yoksa, daha çok savaş boyu çekilen maddî sıkıntılar ve teknik eksikliklerin bir an önce tamamlanması için duyulan isteğin aşırılığa götürülmesinden midir, yoksa en çok var veya yok olmanın ruhta açtığı travmatik tesirle Batının ancak kendinin istediği biçime giren bir toplumu yaşatacağı, aksi takdirde, bugün olmazsa bile yarın mutlaka yeryüzünden sileceği korkusundan ve bunun karşı mefhumu kayıtsız şartsız Batı sevgisi ve hayranlığından mıdır, yoksa en doğrusu nefretle hayranlığın iç içe geliştiği, birinin hemen öbürüne çevrilebileceği bir «medeniyet karasevdası» şeklinde zuhur eden ruh karmaşası ve kamaşmasından mıdır nedir, -bu nokta sosyolog ve tarihçilerin tetkikine değer- bir Batı romantizmi alıp yürüdü ve devrimlere silinmez damgasını vurdu.

Doğu, İslâm kültür, ruhu ihmal edildi, hattâ bütün kuruluşlar onun iptali yönünde işletilir oldu. Bütün bu değişmeler ve kökten farklılaşmalar karşısında Âkif, kendisinin yapacağı bir şey kalmadığını seziyordu. Ruhunu büyük bir hüzün kaplamıştı. Bütün Müslümanların birleşmesi, bir yaz rüyası gibi kaçıp gitmişti. Ateş içinden kendi eliyle alıp çekicin altına sürdüğü kızgın demir, başka bir şekil alıyordu. Körükler başka bir rüzgârla çalışıyordu. Doğan çocuk anasını tanımıyorsa, başını alıp bilinmeyen bir yöne savaşmasından başka bir şeyi kalmamıştı ananın. Her şey yabancılaşmıştı. Yeni, fakat kendine yabancı bir kuşak, bir yapı yükseliyordu.

Âkif’in ki O, cemiyetin müesseselerinin baştan sona yenilenmesi gerektiğini hayatı boyunca savunmuştu devrimin mücerret yenileyiciliğine ve bir bir alınınca müesseselerinin değişip yeni baştan düzenlenmesine karşı olmaması gerekir, devrimlerde beğenmediği neydi? Devrimlerin nesine karşıydı Âkif? Şüphe yok ki, Âkif, devrimlerin parça parça gerçekleştirdiklerinden çok, esprisine, diyalektiğine karşıydı. Devrimler, Türk halkının geçmişle olan bütün bağlarını koparıyor gibi bir etki yapıyordu, bir intiba bırakıyordu. Bütün bir ömür boyunca, çağırdığı birlik türküsüne; İslâm birliği idealine aykırı gibi geliyordu, Akif’e. Devam edecek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.