güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Sadrazam Mahmud Paşa Fatih’in Büyük Oğlu Mustafa Çelebi’yi Neden Öldürttü?

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Oğlunun zehirlenerek öldürüldüğünü Hünkâra ilk bildiren bir rivayete göre Lalası Ahmet Bey, bir rivayete göre ise Mahmut Paşanın siyasi rakiplerinden Gedik Ahmet Paşadır. Bunun sebebi ise, padişahın bir süre sonra kendisini azledip yerine yine, her şeye rağmen daima takdir ettiği Mahmut Paşayı atamasından endişe etmesiydi. Aynı- endişeyi Mahmut Paşanın İstanbul’daki düşmanları da his ettikleri için aynı şeyi ileri sürmekteydiler. Ancak Fatih buna inanmak istemiyor: -Mahmut böyle maslahata cüret edemez. Diyordu. Sonunda Uzuncaova Hasköyü’ne bir casus gönderildi. Herif geri dönünce Paşayı siyah matem elbiseleri yerine beyazlar giyinip satranç oynarken gördüğünü ve kendisini son derece keyifli bulduğunu haber verdi. Aslında ise Paşa, Şehzadenin ölüm haberi gelince ele güne karşı matem alâmeti olarak siyahlar giymiş, ancak on günlük matem süresi geçince bunları çıkarmıştı. Nihayet Hünkâra baş sağlığı dilemek için İstanbul’a gitmeye karar verdi. Ancak, hocası Türk hafız: Benim efendim, sakın bir davet olmadan İstanbul tarafına gitmeyin Saadetlû Hünkârın canı

ziyade sıkkın olup o tarafta olan düşmanlarınızın telkini ile cenabınıza bir badire isabet etmek ihtimali ziyadedir, diye bunu engellemek istediyse de, Mahmut Paşa Onu dinlemedi. Bire hoca başsağlığına gitmemek olmaz. Bize bir badire isabet ederse işte o zaman eder. Sonra, yola çıktı. İstanbul’a varıp konağında bir gece dinledikten sonra ertesi 1477 yılı Mayıs ayının ortalarında bir Salı günü saraya vardı. İçeriye gireceği sırada kapıda eski kölelerinden Teftin Ağaya rastladı. Ağa hemen koşup üzengisini öptükten sonra: Nereye varırsınız sultanım? diye sordu. Saadetlû Hünkâra başsağlığı dilesem gerek. Teftin Ağa, ellerini ve gözlerini açarak Sakın sultanım, sakın huzurlarına varmayın, ki hiddetleri üzerilerindedir. Düşman sözü mübarek kulaklarına vardı. Hakkınızda töhmet ve iftira eylediler. Huzurlarına varmak ne demek, hemen İstanbul’da durmayın ve gidin efendim, dedi. Mahmut Paşa: -Yok Teftin Ağa, kaçmak ve varmamak olmaz. Böyle yaparsak töhmeti evvelden kabul etmiş oluruz, dedi. Ve, atını mahmuzlayıp ilerledi. Sarayın Bâbıhümayun denilen birinci kapısından geçip şimdi Topkapı Sarayı Müzesinin giriş kapısı olan Bâbüsselâm’da atından indi. Çünkü, bundan ileriye Padişahtan başka hiç kimse at sırtında geçemezdi. Buradan yaya olarak geçtikten sonra Bâbüssaade diye anılan sarayın üçüncü kapısına vardı ve nöbetçi ağalardan birine huzura kabul için geldiğini söyledi, O da durumu Babüssaade Ağasına haber verdi. Fatih Paşanın geldiğini haber alınca evvelâ:Ne cesaretle gelmiş? diye bağırmış, huzuruna kabul etmeden tutuklatıp Yedikule zindanına göndermeyi düşünmüş,ancak hiddetine kapılarak yanlış bir karar vermemek için bir saat kadar bekleyip ondan sonra huzuruna getirilmesini emretmişti. Mahmut Paşa, Arzodası’na başı yukarıda girdi, Hünkârı vakarla selâmladıktan sonra: Saadetlû efendim, Allah ömrünüzü uzun etsin ve sabır ecri ihsan buyursun, dedi. Fatih, onu kıvılcımlar saçan gözleriyle süzmekteydi. Sonra acı bir sesle: Mustafa’mın öldüğünü duydun demek paşa... diye söylendi. Mahmut Paşa, sâkin bir sesle cevap verdi: Evet benim Saadetlû Sultanım ve efendim. Ama, onlar öldü iseler hak rahmet eyleye ve siz sağ olun. Biz kullarınız daima hizmete hazırız. Fatih, sesini yükseltti: Paşa, Mustafam öldükten sonra onun düşmanları yaşar mı sandın? Sonra, mülâkatın bittiğini anlatan bir

işarette bulundu. Mahmut Paşa, bir an kadar tereddüt etti, nihayet bir şey söylemeden dışarıya çıktı. Kendisi için artık konağına dönmekten başka yapacak şey kalmamıştı. Ancak Orta kapı diye de anılan Babüsselâm’dan geçmek üzere iken Bostancıbaşı karşılayıp elini göğsüne koydu: Eğlenin sultanım, padişahın mahpususunuz... dedi. Mahmut Paşa, hiç bir telâş ve heyecan eseri göstermeden sordu: Ağa, bize ölüm var mı? Bostancıbaşı saygı ile eğildi:Hâşâ ki ola sultanım efendim. Yalnız hapis ile emrolundunuz.. Şu tarafa buyurun. Etrafını bir anda Bostancı Hasekileri almıştı. Geri dönüp Hazine Koğuşu ile Kiler koğuşu’nun arasından Dördüncü Yer’e inip Gülhane meydanına ve oradan da deniz kıyısına vardılar. Mahmut Paşa, orada hazır bekleyen bir kayığa konulup Yedikule Zindanına götürülerek: Pekçe tut....Tenbihi ile Dizdar Ağa’ya teslim edildi. Mahmut Paşa’nın zindanda kaldığı süre hakkında çelişkili haberler vardır. Bir rivâyete göre bu süre on altı veya on yedi,

başka bir rivayete göre ise elli veya elli İki gündür. Ancak ne olursa olsun, Fatih’in onu hemen idam etmeyerek bir düşünme ve kararsızlık süresi geçirdiği muhakkaktır. Mahmut Paşa ise, Yedikule zindanında geçen günleri uzadıkça soğukkanlılığını kaybetmekteydi. Ne olacaksa, bir gün evvel olmasını istiyordu. Bunun için, Hünkâra şöyle bir mektup yolladı “Saadetlû,

mürüvvetlû ve kamuya ziyade inâyetlû Padişahım efendim hazretleri sağ olsun. İşte bu akça ile alınmış kulun ve nice hizmetlerinde bulunmuş, din ve devlet yolunda ve uğur-ı hümayunda sakal ağartmış, Allah’ın ulu adını yüceltmek için gazâ meydanlarında safalar sürüp cefalar çekmiş vezirin Mahmutcağız şunca zamandır mahpusun olup suçunu dahi bilmez. İmdi, gerektir ki ya bırak, ya günahı varsa katleyle. Ama daha ziyade mahpus tutma ki buna lâyık değildir padişahım efendim. ”Fatih, bu mektubu bir kaç kere okudu, uzun uzun düşündü ve sonunda: Mahmut Paşa’yı getirin emrini verdi. Mahmut Paşa, Hünkârın huzurunda yer öperek:Saadetlû Hünkârım, dedi. Benim kulluk borcum olan hizmetlerim hem cenâbınız

katında, hem de cümle âlem katında bilinir iken bunca zillete lâyık görülüp talâk ile bıraktığım Fenarî zade hemşiresini zor ile nikâha emreylediniz. Bunca hizmet ve sadakat hiç mi bilinmedi? Benim için zilletten ise ölüm yeğdir. Eğer günahım büyük ise katleyleyin, yoksa azat kılın ve illâ bu hapislikten halâs edin....Onu çatık bir yüzle, fakat sabırla dinleyen Fatih’in cevabı kısa oldu: Ne ola, halâs ederiz. Bu ise bir idam hükmüydü. Nitekim Mahmut Paşa Yedikule Zindanı’na döndükten iki gün sonra Dizdar Ağa onu hücresinde ziyaret edip Vezirliğine hörmeten saygı ile eteğini öptükten sonra: Saadetlû Hünkârımız bir son arzuları var mı diye sual buyururlar, dedi. Mahmut Paşa, artık sonunun geldiğini anlamıştı. Başını sallayıp: Yoktur, dedi, sonra ilâve etti Kapılarına on akçalık bir kızıl aba ile geldim. Her neye

maliksem, sâye-i saadetlerinde hâsıl olup yine hepsi kendilerinindir. Devamı yarın…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                              

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.