Kansu Gavri’nin yerine Mısır-Memluklu tahtına çıkan Tomanbay’ın mücadeleye devam etmesi üzerine Selim Han, onu dört bin kişilik kuvvetle Gazze üzerine gönderdi. Sinan Paşa, Gazze’yi kısa sürede fethetti. Daha sonra Ridaniye Savaşı'nda Yavuz Sultan Selim, El-Mukattam Dağı'nı dolaşarak Mısır ordularının gerisine sarkarken, Sinan Paşa'yı ise kendi yerine Osmanlı merkez kuvvetlerinin başında bıraktı. Şiddetli saldırılarla geçen savaşı kaybetmek üzere olduğunu anlayan Tomanbay bütün kuvvetleri ile Selim Han'ı öldürmek için otağı hümâyuna saldırdı. Yavuz Sultan Selim düşmanı geriden çeviren kuvvetlerin başındaydı. Memlukler merkez kuvvetleri başındaki Sinan Paşa'yı padişah zannederek bütün kuvvetleriyle bu hatta saldırdılar. Sinan Paşa göğüs göğüse yapılan bu çarpışmalar sonucu şehid düştü.
Savaşın kazanılmasından sonra Yavuz Sultan Selim, “Yusuf aleyhi selamın tahtına nail oldum, fakat Sinân gibi sadık ve cesur serdarımdan ayrıldım!” sözleriyle elemini dile getirdi.
Yunus Paşa (d. ? – ö. 13 Eylül 1517), Yavuz Sultan Selim saltanatında 23 Ocak 1517 – 13 Eylül 1517 tarihleri arasında yedi ay yirmi gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır.
Hayatı
Kökenin Rum, Pomak, Sırp ya da Hırvat olması konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bir devşirme olup Yeniçeri Ocağı‘nda yetişerek Yeniçeri Ağası olmuştur. 1511’de kubbealtı vezirliği ile birlikte Anadolu beylerbeyi olmuştur.
Mercidabık Muharebesi sonrasında vezir Yunus Paşa kumandasındaki Osmanlı birlikleri süratle hareket ederek Halep‘e girdi ve oradan da Hama ve Humus‘ u arkasından da Şam‘ ı işgal etmiştir. Ridaniye Savaşı sonrasında yeniçeri kuvvetleriyle Kahire‘ ye girdi ve 3 gün 3 gece süren şiddetli çatışmalardan sonra şehri ele geçirdi. Yunus Paşa Mısır üzerine harekette çölü geçerken on beşbin deve ile ordunun su ihtiyacını temin ederek sıkıntı çektirmemiştir. Başarıları nedeniyle, sadrazam Hadım Sinan Paşa’nın Ridaniye Muharebesi’nde şehit düşmesinden 8 gün sonra Vezir-i azam olmuş ve daha sonra Mısır valiliğine atanmıştır. Bu iki görevin verdiği güç ile hemen bir rüşvet ve haraç düzeni kurmuştur. Bunun duyulması üzerine Mısır valiliğine Hayır Bey getirilmiş, kendisi sadece Vezir-i azam bırakılmıştır. Sefer dönüşü Yavuz Sultan Selim yolda “Mısır arkamızda kaldı” demiştir. Yunus Paşa’ da Mısır valiliğinde bırakılmayıp valiliğin Çerkes Hayır Bey’ e verilmesinden üzüntüsü nedeniyle “Evet, bu kadar zahmet çekildi, ordunun yarısı kumlar içinde mahvoldu. Mısır’ı böyle yine Çerkesler elinde bırakacağımız bilinseydi, zahmet çekilip buraya kadar gelinmezdi”.sözleriyle karşılık vermiştir. Bu sitem nedeniyle öfkelenen Yavuz Sultan Selim solaklar kethüdasına emredip hemen orada boynunu vurdurmuştur.
Çağlar ötesini okuyan veziriazam Pîrî Mehmed Paşa
Çağlar ötesini okuyan veziriazam: Pîrî Mehmed Paşa “Kanunlar yürüdükçe devlet zeval bulmaz ”Yavuz Sultan Selim’in sorusunu cevaplandıran Pîrî Mehmed Paşa, devamla şöyle diyordu: “Ama, evlâtlarınızın hilâfetleri zamanında akılsız veziriazamlar tayin edilip rüşvet kapıları açılır, rütbe ve makamlar ehil olmayanlara verilir, devlet işlerinde kadınların hükmü yürürse, o zaman bu devlette karışıklık ve düzensizlik hüküm sürer.” Sene 1514. Osmanlı ordusu, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Çaldıran ovasına varıp İran-Safevî kuvvetleri ile karşı karşıya gelmişti. Yavuz Sultan Selim Han, burada hemen harb meclisini topladı. Padişah, muharebeye şafakla birlikte mi başlanılması, yoksa askere 24 saat istirahat mi verilmesi hususunda devlet adamlarının fikrini soracaktı. Vezirler, Osmanlı askerinin yorgun, düşmanın ise zinde ve kuvvetli olduğunu beyanla, 24 saat dinlenilmesi yönünde görüş bildirdiler. Son olarak da, Rumeli Defterdarı Pîrî Mehmed Efendi söz aldı. Mehmed Efendi, farklı düşüncedeydi. Ordu içinde düşmanla işbirliği yapabilecek olanların bulunabileceğine dikkati çekerek, şafakla birlikte muharebeye girmenin daha uygun olacağını belirtti. Yavuz, bu tedbirli mütalâayı dinledikten sonra, şu sözlerle takdirini ifade etti: “İşte, rey sahibi tek adam! Ne yazık ki vezir olamamış…”
Kadılıktan veziriazamlığa:
Yavuz Sultan Selim devrinin meşhur simalarından Pîrî Mehmed Paşa’nın soyu, Cemaleddin Aksarayî yoluyla Hz. Ebûbekir’e ulaşır. Ulemadan Mehmed Celâleddin bin Ahmed Çelebî’nin oğludur. Babası Aksaray’dan Amasya’ya göçtüğü için, bu iki şehirden hangisinde doğduğu ve doğum tarihi ihtilaflıdır.
Pîrî Mehmed, zamanının ilim merkezlerinden biri olan Amasya’da, en mümtaz âlimlerden ders alarak yetişti. Babasının ve amcası Zenbilli Ali Efendi’nin ilimlerinden de istifade etti. İkinci Bâyezid Han Osmanlı tahtına çıkınca, padişahın maiyetinde bulunan ilim ve fazilet sahipleri ile birlikte, Piri Mehmed Çelebî de İstanbul’a geldi. Sofya, Silivri ve Galata kadılıklarında bulunduktan sonra, Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’daki imaretine mütevelli tayin edildi. Ardından Maliye kalemine geçerek Hazine ve Anadolu Defterdarı oldu, Çaldıran muharebesine Rumeli Defterdarı olarak katıldı.
Selim Han değerini ölçüp biçtiği Pîrî Mehmed’i Çaldıran zaferinden sonra paşalıkla üçüncü vezirliğe getirdi, Mısır seferine giderken de İstanbul’un muhafazasına memur etti. Mercidâbık ve Ridâniye muharebelerini kazanıp “Hâdi-mü’l-Haremeyn” unvanıyla geri dönerken, Piri Mehmed Paşa’yı İstanbul’dan davet etti. Şam’da orduya katılan Paşa, burada veziriazamlık görevine tayin olundu. “Yerini tutar adam bulamıyorum”
Piri Paşa, sarayda din ve dünya işlerinde, saltanat ve hilâfet konularında padişahın yardımcısı oldu. Gece yarılarına kadar, devlet ve millet işlerini görmek için evinde toplantılar yapardı. Ülkede ortaya çıkan haksızlık ve zulümlerle ilgili bilgi edinmeye de çalışır, geceleri pek az uyurdu. Çünkü bu hususta Selim Han’ın da çok büyük gayretleri vardı. Geceleri çeşitli vesilelerle kapıcılardan bazılarını veziriazamın evine gönderir, Müslümanlar’ın işleri görülüyor mu diye takip ettirirdi. Yavuz’a göre, memlekette zulüm ve haksızlık olduğunu bilmemek en büyük günahtı. Zaten o, kendisini bir padişah gibi de bilmezdi. “Yüce Allah’ın âciz, hakîr kulu, yeryüzünde kullarının önemli işlerini kayırmağa koyduğu en aşağı yaratığım” buyururlardı. Selim Han, devlet ve millet işlerinde ihmale kesinlikle göz yummaz, sebep olanları suçun durumuna göre derhal cezalandırırdı. Devamı yarın…