güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

OSMAN GAZİ’DEN MEHMET VAHDETTİN’E KADAR GEÇEN DÖNEME AİT OSMANLI BAŞBAKANLARI, OSMANLI SADRAZAMLARI VE ÖZ GEÇMİŞLERİ -3

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

İzzet Mehmet Paşa

1156 (1743) yılı ortalarında Safranbolu’da doğdu. Zülüflü baltacılardan İbrâhim Ağazâde Ali Ağa’nın oğludur. 1173’te (1760) İstanbul’a, Sarı Mustafa Paşa Kethüdâsı diye bilinen amcası Kaptanıderyâ Benli Hacı Mustafa Paşa’nın yanına gitti. Bunun oğlu İbrâhim Beyefendi ile birlikte kitâbet ve inşâ dersleri aldı. Daha sonra Baltacı Ocağı’na girdi ve burada Kaptanıderyâ Mustafa Paşa Biraderzâdesi diye meşhur oldu. Ardından Silâhdar Seyyid Mehmed Efendi’ye intisap etti ve Halife unvanıyla anılmaya başlandı. Bir süre kapı hasekiliği, Dârüssaâde ağası yazıcılığı yaptı. Bu görevi sırasında Haremeyn gelirlerinin toplanmasındaki hizmetlerine mükâfat olarak 4 Cemâziyelevvel 1193’te (20 Mayıs 1779) kendisine Muhâsebe-i Evvel pâyesi hil‘atiyle samur kürk giydirildi (Cevdet, II, 126). Aynı yılın 23 Ağustosunda Darphâne eminliğine ve Şah Sultan kethüdâlığına getirildi. Bu arada Halil Hamîd Paşa’nın kızı ile evlendi. 2 Receb 1199 (11 Mayıs 1785) tarihinde Darphâne eminliğinden alındı ve üzerinde sadece Şah Sultan kethüdâlığı kaldı. Birkaç ay sonra da şehreminliğe tayin edildi. 25 Cemâziyelevvel 1200’de (26 Mart 1786) Tersane emini oldu, fakat çok geçmeden vezirlik rütbesiyle Hanya muhafızlığına (a.g.e., III, 272), 23 Kasım’da Diyarbekir beylerbeyiliğine, 15 Rebîülevvel 1201’de (5 Ocak 1787) İç İl sancak beyiliğine, bir ay sonra Bender Kalesi muhafızlığına, 21 Nisan’da Cidde valiliğine, ardından da Boğaz Hisarı muhafızlığına getirildi.1205 Recebinde (Mart 1791) Mısır valiliğine tayin edilen İzzet Mehmed Paşa bu görevi sırasında başarılı hizmetlerde bulundu ve bazı ayaklanmaları bastırdı (a.g.e., V, 279-281). Nizâm-ı Cedîd çerçevesinde yapılmakta olan yenilikler için yeni gelir kaynakları bulabilecek yetenekli bir sadrazam aranırken iki yıldan fazla bir süredir Mısır’daki hizmetleriyle adı duyulan İzzet Mehmed Paşa hatıra geldi. 5 Şevval 1207’de (16 Mayıs 1793) Anadolu beylerbeyiliğine getirildi ve daha görev yeri olan Kütahya’ya ulaşmadan merkeze çağrılarak Melek Mehmed Paşa’nın yerine sadrazamlığa tayin edildi (25 Rebîülevvel 1209 / 20 Ekim 1794). Sadrazamlığa tayini münasebetiyle Enderunlu Fâzıl, “Mühr-i emânet erdi Melek’ten Mehmed’e” mısraıyla tarih düşürmüştür.Sadrazamlığa getirilen kimsenin kırk mülâzemet vermesi âdetti; bu mülâzemetler öteden beri şefaat ve rica ile verilir, genellikle de ehil olmayanlara düşerdi. İzzet Mehmed Paşa, yersiz mülâzemet verilmesini uygun bulmayıp mülâzemetleri ulemâdan birkaç mümeyyiz tayiniyle medrese talebesinden imtihanla hak edenlere verdirmiş, ayrıca her birine 15’er kuruş ihsanda bulunmuş, böylece daha sadâretinin başında olumlu bir iş yapmıştır.

I. Abdülhamid döneminde iki defa bu görevde bulunan Bolulu İzzet Mehmed Paşa ile karıştırılmaması için bazan “Sânî” diye anılan (a.g.e., VI, 139) Safranbolulu İzzet Mehmed Paşa’nın sadrazamlığı Nizâm-ı Cedîd faaliyetleri içinde geçti. Onun zamanında Tersane’de yapımına başlanan büyük havuz için Fransa’dan ve İsveç’ten uzmanlar getirtilmiştir. Nizâm-ı Cedîd askerleriyle de yakından ilgilenen paşa III. Selim tarafından değerli bir hançer, istiklâlini hâvi bir hatt-ı hümâyun ve samur kürkle taltif edilmiştir (a.g.e., VI, 386-387, 394). İzzet Mehmed Paşa döneminin önemli olaylarından ilki, 1209’da (1795) çıkan ve on bir saat kadar devam eden İstanbul yangınıdır. Bu yangında Balıkpazarı, Uzunçarşı ve Ahî Çelebi Camii civarı tamamen yanıp kül olmuştur. İkinci önemli hadise 1212 (1797) sonlarında başlayan Pazvandoğlu Osman ayaklanmasıdır. Nizâm-ı Cedîd’e muhalif olan bu âsi Rumeli âyanının cezalandırılması için Bâbıâli’de toplanan olağan üstü mecliste hükümet kuvvetlerinin başına Kaptanıderyâ Küçük Hüseyin Paşa getirilmiştir. Pazvandoğlu’nun kuvvetleriyle çeşitli cephelerdeki çarpışmalarda hükümet kuvvetleri galip gelmişse de Pazvandoğlu isyanı tamamen bastırılamamıştır. İzzet Mehmed Paşa döneminin en önemli siyasî olayı ise kendi hükümetinin tanıdığı ihtilâl Fransa’sının Mısır’ı işgal etmesidir. Zilkade 1212’de (Mayıs 1798) Tulon’dan hareket eden Napolyon Bonapart kumandasındaki Fransız donanması temmuz başında İskenderiye Limanı’na varmış, fazla bir direnişle karşılaşmadan şehri teslim almış ve Ehramlar Savaşı’nı kazanarak 23 Temmuz günü Kahire’ye girmiş, fakat ağustos başında Ebûkīr Savaşı’nda İngiliz donanmasına yenilmiştir.Mısır’da bu gelişmeler olurken daha önce burada valilik yapan, dolayısıyla vilâyet ahvalini bilmesi gereken, ayrıca birkaç aydır Fransa’nın Mısır’a saldıracağı söylentilerine rağmen tedbir almayan İzzet Mehmed Paşa 18 Rebîülevvel 1213’te (30 Ağustos 1798) sadrazamlıktan azledildi (a.g.e., VIII, 320). Sadâretten alındıktan sonra Sakız’a sürülen İzzet Mehmed Paşa buradan da mukātaasının bulunduğu Manisa’ya gönderilmiş ve 2 Ramazan 1227 (9 Eylül 1812) tarihinde orada ölmüştür. Fazla miktardaki parası devletçe müsâdere edilmiştir. İstanbul’da Balıkpazarı’nda (Sicill-i Osmânî, III, 457) ve Safranbolu’da camisi bulunan İzzet Mehmed Paşa dört yıla yakın sadrazamlık yapmıştır. İzzet Mehmed Paşa, Divan şiirinin XIX. yüzyıldaki son temsilcilerinden. İstanbul Samatya’da Canbaziye mahallesinde doğdu. Asıl adı Mehmed İzzet’tir. Konyalı bir aileye mensup olup I. Abdülhamid devri kazaskerlerinden Keçecizâde lakabıyla tanınan Sâlih Efendi’nin oğlu, Tanzimat devrinin ünlü devlet adamlarından Fuad Paşa’nın babasıdır. Dedesi Keçecizâde Mustafa Efendi küçük yaşta Konya’dan İstanbul’a gelip ilmiye mesleğine girmiş, babası Sâlih Efendi de aynı yolu takip etmiştir. İzzet Molla’nın Devhatü’l-mehâmid fî tercemeti’l-vâlid adlı eserinde anlattığına göre, İstanbul’a geldikten sonra Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi’ye intisap eden dedesi Mustafa Efendi onun oğlu Osman Sâhib Efendi’ye ders vermiş ve yine onun yardımıyla Dâvud Paşa Camii imamının kızıyla evlenmiş, bu evlilikten Sâlih Efendi dünyaya gelmiştir. Sâlih Efendi, sözünü esirgemeyen bir kişi olduğundan zamanla düşmanlarının gazabına uğramış, önce Konya’ya, ardından Gelibolu’ya sürgün edilmiştir. Ömrü çile ve yokluklarla geçen Sâlih Efendi ölümüne yakın bir tarihte (1799) Anadolu, daha sonra Rumeli kazaskerliğine getirilmiş, ancak kısa bir süre sonra vefat etmiştir. İzzet Molla babasının ölümüne, “Sâlih Efendi göçtü olsun cinâna dâhil” mısraını tarih düşürmüştür. Babasının ölümünde henüz on üç yaşlarında bulunan İzzet Molla, enişteleri Meş‘alecizâde Esad Bey ile Kazasker Moralızâde Hâmid Efendi’nin himayesinde büyüdü ve oldukça güç şartlar altında medrese tahsilini tamamlayıp müderris rüûsu alarak ilmiye mesleğine girdi (1797). Rivayete göre içkiye, eğlence ve sefahate düşkünlüğü yüzünden bir müddet sonra müderrislikten uzaklaştırıldı. Bunun üzerine ümitsizliğe kapılarak intihara teşebbüs ettiyse de bir tesadüf eseri kurtuldu. Hayata dönmesine vesile olan lugat yazan Hançerî Bey vasıtasıyla saray kethüdâsı Hâlet Efendi ile tanıştı. Bu tanışmadan sonra 1809 yılında Şeyhülislâm Sâlihzâde Esad Efendi’nin aracılığıyla Bursa müfettişliğine, ardından rikâb-ı hümâyun kethüdâlığına tayin edildi. Hâlet Efendi ile olan dostluğu sayesinde 1820’de Galata kadılığına getirildi. 1822’de Hâlet Efendi’nin görevinden azledilip katledilmesi üzerine birçoklarının yaptığı gibi saf değiştirip onun aleyhine dönmediği, aksine onu övüp düşmanlarını yerdiği için 27 Şubat 1823’te mansıbı kaldırılmaksızın Keşan’a sürgüne gönderildi. Sürgünün onuncu ayına doğru Sadrazam Galib Mehmed Paşa’ya sunduğu bir kaside sayesinde 16 Şubat 1824’te affedilerek İstanbul’a döndü. Bir yıl sonra Mekke kadısı pâyesini aldı ve 1826’da İstanbul kadısı pâyesiyle Haremeyn müfettişliğine tayin edildi. Ertesi yıl mahallî idarelerin harcamaları için halktan yapılan tahsilâtı kontrol etmekle görevlendirildi. Mayıs 1828’de, Mora isyanı dolayısıyla Ruslar’a karşı savaş ilân edilip edilmemesinin görüşüldüğü Meclis-i Umûmî’de alınan savaş kararına başlangıçta katılmış görünmekle beraber daha sonra savaşa karşı olduğunu açıklayan bir lâyihayı padişaha sundu. Lâyihası isabetli görülmediği için idamına karar verilmişken Yâsincizâde Abdülvehhâb Efendi’nin araya girmesiyle bağışlanıp 17 Kasım 1828’de Sivas’a sürgüne gönderildi. Dokuz ay kadar sonra henüz kırk üç yaşında iken Sivas’ta vefat etti (Safer 1245 / Ağustos 1829). Zehirletildiği veya bir şekilde katledildiği yolundaki rivayetler, Hazân-ı Âsâr adlı divanında ölüm korkusu ifade eden birtakım beyitlerin varlığı dışında ciddi bir bilgiye dayanmamaktadır. Muhalefet ettiği Rus savaşı vefatından kısa bir süre önce yenilgiyle sonuçlanmış, bundan dolayı İzzet Molla haklı görülerek affedilmişti. Ancak bu hususta çıkan ferman ölümünden sonra Sivas’a ulaşabilmiştir. Naaşı önce Sivas’ta Garipler Mezarlığı’na defnedilmiş, 1919 yılında kemikleri İstanbul’a getirilerek Canbaziye mahallesinde Mustafa Ağa Mescidi’nin avlusunda babasının yanına konulmuştur. Ölümüne Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi, Vak‘anüvis Ahmed Lutfi Efendi ve Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey çeşitli tarihler düşürmüşlerdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.