Bir kısmı Osmanlı devletinin ve ümmet zihniyetiyle ortada bulunan Osmanlı toplumunun kurtuluşunu batı tarzı reformlarda görüp batıcılık yahut batı medeniyetini kabul etme diyebileceğimiz, batı taklitçiliği diyebileceğimiz sistem ve icraatlar da görmektedirler. Bir diğer aydın grubu ise devletin ve toplumun kurtuluş çaresini tüm Türklerin birleştiği bir toplum bir devlet haline gelmede görmekte Türkçülüğü, Türk milliyetçiliğinin esas alınmasını istemektedirler ki bu gruba Pantürkistler denilmektedir.
Bir diğer kısım aydın ise devletin ve toplumun felahını İslam’a sarılmakta, İslam kaidelerine kuran hükümlerine kısacası şeriata göre oluşturulacak sistem ve gerçekleştirilecek icraatlara bağlamaktadırlar. Bu grubun esas tuttuğu kaynak İslamcılık ve İslam Ümmetçiliği olduğu için bu guruba da Panislavist görüş sahipleri dendiğini bilmekteyiz.
İşte Mehmet Akif Ersoy bu üç akımdan Panislavist görüşe sahip olmuş ve ölene kadarda bu fikrin gerçekleşmesini amaçlamış ve bu yolda çabalar harcayıp hizmetler ve eserler ortaya koymuş bir şahsiyettir.
Bu nedenledir ki Panislavistlerle onların karşısında yer alan batı yanlısı olan grubun arasındaki çekişmede rekabette batı yanlıcılarının temsilcisi durumuna getirilen Tevfik Fikret’in karşısında gösterilen edebi şahsiyet Mehmet Akif olmuştur. Bu ikisi arasındaki rekabet Osmanlının sonuna kadar sürdüğü gibi daha doğrusu onların sağlığında başlayan rekabet Osmanlı döneminde sürdüğü gibi taraftarlarınca günümüze kadarda devam ettirilmiştir.
Batı yanlıları Mehmet Akife saldırıp onu yererken İslamcı kesim Tevfik Fikret’e saldırmış onu yerip yerden yere vurmayı tercih etmiştir. Aslında ikisinin de edebi yönlerinden ziyade fikirleri ile taraftar topladığını söylemekte bence bu nedenle hiç de yadırganacak bir durum olmasa gerektir.
Ne tuhaftır ki Türk toplumu bu iki değerli şaire sağlığında doğru dürüst sahip çıkmadıkları gibi onların varislerine de çocuklarına da yeteri kadar sahip çıkamamışlar Tevfik Fikret’in Oğlu Haluk farklı bir kültürle yetişip ülke dışında Hristiyanlığı kabul edip bir papaz olarak hayatını sürdürürken, Mehmet Akif Ersoy’un çocukları da ihtiyaç içinde kıvranmışlar hatta büyük oğlu emin bir sürü zahmet ve eza çektikten sonra bir oranda dilenci yaşamı içinde İstanbul Beşiktaş da çöp bidonları arasında ölmüş bir durumda bulunmuştur.
Toplumumuzu bu şairlere ve aile bireylerine vefasızlığına karşılık onları kendi siyasal görüş mücadelelerinde sembol görüp bu sembollüklerini hala devam ettirmesi bir vefa örneği değil aslında onların kullanımından öte bir durum olmadığı da şüphesiz ortadadır.
Bunlar bir yana yukarıda belirttiğimiz özgeçmişine baktığımızda Mehmet Akif Ersoy’un Türk İslam toplumunun önderliğinde tüm İslam dünyasının birleştiği bir devlet hayalinin gerçekleşmesi uğruna bunu sağlayabileceğini düşündüğü herkesle her kesimle çalışma beraberliği gösterdiğini görebilmekteyiz.
O ideali olan bu İslam birliğinin gerçekleşmesi için Abdül Hamid rejimine sahip çıkıp destek olmaya çalıştığı gibi onu deviren ittihat terakki yönetimine yani 2. Meşrutiyet yönetimine de sahip çıkıp destek olmuştur. Nitekim ittihat ve terakki döneminde hatta 1. Cihan Harbi döneminde İslam Arap ülkelerinde gezip oralarda konuşmalar yaparak Arap –İslam halkını ittihat terakki yönetimine destek olmaya çalıştığını görmekteyiz.
Aynı nedenle olsa gerektir. Devlet dağılıp toprakları işgal altına girdiğinde vatanı ve milleti kurtarmaya yönelen ve bu amaçla Anadolu’ya geçen Mustafa Kemalin safında da yer almıştır. Ve yaptığı konuşmalarla Anadolu halkını Kurtuluş Savaşına katılmayı çalışmıştır.
Bu amaçla şiirlerde verdiğini görmekteyiz. Nitekim bülbül adlı şiiri onun bu tip şiirlerinin en güzel örneğini oluşturmaktadır düşüncesindeyim. Ancak Mehmet Akif Ersoy Kurtuluş Harbinde Mustafa Kemalin yanında yer alırken onunla belirli yere kadar birliktedir. Mustafa Kemalle onun fikirleri aslında farklıdır. Çünkü Mustafa Kemal vatanı kurtarırken vatanın kurtuluşundan sonra Türk milletinin esas olduğu ulusal milli demokratik ve laik bir devlet kurma azmindedir. Devam edecek…