güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Kuruluştan Yıkılışa Osmanlı Eğitim Anlayışı

Yazının Giriş Tarihi: 12.04.2021 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.04.2021 00:05

Türk dünyası yazılı öğretime İslamiyet’i kabulden sonra ağırlık vermiş daha doğrusu başlamıştır. Bunun sebebi İslamiyet öncesi Türk devletlerinde asker yetiştirmek gelirdi. Bunun için yetişmiş askerleri asker adaylarını yetiştirmesi hatta babanın oğulları yetiştirmesi şeklinde bir eğitimden söz edilebilirdi. Alt basamak olarak bu şekilde başlayan asker yetiştirme daha sonra beylerin ve diğer yöneticilerin işe el atmasıyla daha geniş çapta daha resmi mahiyette bir askeri eğitim söz konusu olmaya başlamıştır. Diğer konularda eğitim ise ailede eğitimde usta çırak ilişkisinden devam edip gelmiştir. Konargöçer atlı bozkır medeniyeti yaşayan Türk toplumları ve devletleri okuma yazmaya fazla önem vermemişler sadece yönetici kadrolarda okuma yazma söz konusu olmuştur. Sabit yerleşim söz konusu olmadığından mekteplerde söz konusu değildi. Ancak Karlukların İslamiyet’i seçmesiyle genel mahiyette Türkler İslamiyet’i kabule geçince İslam Türk devletleri kurulduğunda İslam kültüründe camilerin ibadet merkezliği yanında Arap alfabesini kuran okunuşunu öğretme esaslı eğitim görevleri icabı İslam Türklerde de öncelikle camiler ve camilerin külliyeleri merkezli okuma yazma öğrenme kuran eğitimi esaslı eğitim söz konusu olmaya başlamıştır. İşte bu andan itibaren Türk İslam devletlerinde eğitim faaliyetleri teşkilatlanmaya başlamış ve farklı farklı kurumlar kendi faaliyetlerinde kullanacakları bireyleri yetiştirmeye başlamışlardır. Bir yandan saray ağırlıklı yönetici kadroların asker ve memur yetiştirmeye yönelik eğitimleri bir yandan din sınıfının kendine lazım olan elemanları yetiştirmek için oluşturdukları dini eğitim kurumları ki bunların başında medreseler gelmektedir. Bir yandan da Sünni ve Şii mezheplerin ve tarikatların kendi faaliyetleri için eleman yetiştirme gayretleri tekke ve zaviye eğitimini ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda esas kitlelerinin kendilerini geliştirmek aralarında yardımlaşmak ve birliklerini sağlamak için oluşturdukları Lonca ve Ahi teşkilatları da kendilerine gerekli elemanları yetiştirmek için usta kalfa çırak silsilesine dayanan bir eğitim sistemini oluşturmuşlardır. Bu kabaca saydığımız dört farklı eğitim grubu çeşitli öncelikler veya farklılıklar göstererek Türk İslam devletlerinde toplumun ve toplumların eğitimlerinde söz sahibi olmuşlardır. Aşağı yukarı Karahanlılarda da Gaznelilerde de Büyük Selçuklularda da Anadolu Selçuklularında da Harzemşahlarda da Eyyübilerde de Memlüklülerde de farklılıklar göstererek devam etmiştir. Bütün İslam ve Türk İslam devletlerinde genel mahiyette eğitim dendiğinde akla medreseler gelmiştir. Anadolu Selçuklu devletinin yıkıntıları arasından Türk beylikleri arasından yükselip gelişen Osmanlılarda da eğitim anlayışı aşağı yukarı bu gruplaşmalar esasında ve gruplar üzerinde yükselmiştir. Ne var ki gelmiş geçmiş Türk İslam ağırlıklı toplum yapısına sahip Osmanlı devletinde kuruluştan yıkılışa eğitim sistemini sözüne ettiğim bu gruplaşmayla anlatmak oldukça zordur. Bu yüzdendir ki Osmanlı eğitim sisteminden bahsederken bu eğitim sistemini daha fazla sayıda gruplar halinde anlatmak gerekir düşüncesindeyim. Bu konuda bilgi veren yazılı kaynaklara baktığımızda onların ağzından Osmanlı eğitim sistemini şu şekilde gruplayarak anlatmamızın kaynaklara daha uygun olacağını düşünmekteyim. Bu amaçla anlatıma geçtiğimizde şunları aktarabiliriz düşüncesindeyim:

  1. Osmanlı Devleti’nin Eğitim Anlayışı:

Osmanlı Devleti’ni altı yüzyıl ayakta tutan sistemin temelinde mükemmel bir yönetim ile halkı mutlu ve huzurlu kılmak esası yatar. Elbette Osmanlı’nın eğitim ve öğretime kayıtsız kalması düşünülmezdi. Padişahlar, yönetme yetkisini tanrıdan alarak halkı mutlu kılmak için çalışırken halkında görevi devlete itaat idi. Osmanlı Devleti, Müslim ve gayrimüslim halktan itaati mutlak olarak istemekteydi. Böylece Osmanlı eğitim sisteminin temeli, eğitim- öğretim kurumları ile devlete bağlı bir insan yetiştirmekti.

Osmanlı klasik döneminde insan bulunduğu mekanda yaşamaya yönlendirilmişti. Kuruluş döneminde okuma-yazma halkta zorunlu bir ihtiyaç değildi. Çünkü ulaşım ve haberleşme alanında teknoloji yok denecek kadar sınırlıydı. İnsan, bulunduğu mekanda yaşayarak öğrenmek zorundaydı. Bu bakımdan bilgi o çevrede geçerli ve yeterliydi. Askeri sınıfın büyük çoğunluğu okuma-yazma bilirdi. Ulema sınıfı ilimle uğraşırdı. O nedenle okuma-yazma, bilgiyi sürekli ve düzenli olarak kullanma ulema sınıfına aitti.

Osmanlı Devleti bireyin iyi insan, iyi meslek sahibi olmasını, mesleğini icra ederken de geleneğe bağlı ve itaatkar olmasını hedeflemiştir. Bu insan tipi Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi ile Tanzimat’tan sonra çağdaş, idealist insan tipi olarak değişime uğramıştır. Avrupa’daki teknolojik gelişmeler, Osmanlı Devleti’ne yansıdı. Avrupa’da eğitimlerini tamamlayarak geri dönen öğrenciler devletin XIX. ve XX. yüzyıllarda eğitim, bilim, kültür ve sanat yönünden modernleşmesinde etkili oldular. Sanayi ve teknoloji bakımından da Osmanlı Devleti’nin kalkınmasında yardımcı oldular. Böylece toplumun sorunlarına duyarlı bir insan tipi ortaya çıktı. Bunda özellikle matbaa ile birlikte okuma-yazmanın yaygınlaşması da etkili oldu. Artık okuma ve yazma, askeri sınıf ile sınırlı kalmayarak sivil eğitim ve öğretim kurumları ile Batı tarzı okullarının açılmasıyla toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Osmanlı eğitim esnaf, köy mahalle ve halkının eğitildiği halk eğitim kurumları ile ilk, orta ve yükseköğretim kurumlarının bulunduğu örgün eğitim olarak iki bölüme ayrılmaktadır. Devamı yarın…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.