güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

İstanbul’un Gerçek Fatihi Akşemsettin’dir Diyenler Neyin Peşindedirler?

Yazının Giriş Tarihi: 11.10.2021 00:37
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.10.2021 00:37

Tarih bir ilim dalı olmasına rağmen nedense hiçbir zaman bir bilim dalında olması gereken özelliklerden gerçekçi olma özelliğini muhafaza edememiştir. Bu durum belki de tarihin objektif değil sübjektif bir bilim olmasıyla yakından ilgilidir. Çünkü tarih daha ziyade tarihçinin kendi çabalarıyla kendine has, yani tarihe has yöntemlerle ortaya koyduğu gerçeklerden oluşan bir bilim dalıdır.

Bu nedenle tarihi hakikatler tarihçi değiştikçe değişik ifade görünümüne bürünmektedir. Öyle ki aynı tarihi olayı farklı tarihçiler farklı şekilde ifade etmekte ortadaki tarihi gerçek farklı şekilde ifadelere bürünebilmektedir. Tabi bunda tarihçilerin şahsi özellikleri kadar dahil oldukları insan topluluklarına ait özelliklerinde etkili olduğunu söylememiz kanaatimce yerinde olacaktır kanaatindeyim.

Bir başka tabirle ifade etmek istersek şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki tarihçilerin milliyeti dini, kültürleri dilleri hatta siyesi görüşleri değiştikçe aynı tarihi olay hakkında ortaya koydukları bilgilerde bu farklılıklar oranında değişiklik gösterebilmektedir. Bilinen bir tarihi olayın farklı iki ayrı milletten farklı tarihçilerle ifadesi çok farklıdır. Mesela Malazgirt Harbini ele aldığımızda Türk tarihçilerine göre Selçuklu Ordusu 50 bin atlıdan müteşekkil gösterilirken olayın diğer tarafını oluşturan Bizans tarihçilerine göre Malazgirt Harbindeki Türk ordusu bunun üzerinde hatta 100 bin civarında gösterilebilmektedir. Aynı şekilde aynı harpteki Bizans kuvvetleri Selçuklu ve Türk tarihçileri tarafından 100 bin kişi gösterilirken Bizans tarihçileri tarafından bundan daha aşağı rakamda gösterilmekte savaşçı sayısı farklı tarafa mensup tarihçilere göre farklı olarak ifade edilebilmektedir.

Yine Türk İslam tarihçileri Malazgirt harbini sadece Alparslan’ın emrindeki 50 bin civarındaki Müslüman Selçuklu atlısına mal ederken bu savaşta Selçukluların tarafına geçip onlarla birleşerek bu zaferin kazanılmasında önemli rol oynayan Hristiyan Oğuz ve Peçenek Türklerinden hiç bahsetmemektedirler. Buna karşılık Hristiyan tarihçilerde zaferin kazanılmasını taraf değiştiren bu Hristiyan Peçenek ve Oğuzlardan oluşan Türk kuvvetlerinin Bizans ordusunda yarattığı bozguna bağlayabilmektedirler. Tarih ilminde ve sahasındaki bu farklı ifade ve hakikat dile getirmeler ilk çağlardan günümüze kadar süregelen bir durumdur. Ve ne yazık ki varlığını günümüzde de korumaktadır. Bir farkla ki artık bu farklı tarih ifadeleri kullanma tarih bilimini yerine getirmek amacından ziyade siyaset ilmine ve siyaset icraatına hizmet etmeye yönelik gerçekleştirilmektedir. Bu uygulama dünya çapında görülse de ülkemizde son dönemde daha fazla ortaya konmaya başlanmış bir uygulamadır.

Bilhassa son dönemde ülkemiz çapında gerçekleşen siyaset alanındaki laik -anti laik çekişmeleri Kemalist- Anti Kemalist çekişmeleri dolayısıyla kasıtlı olarak daha fazla gerçekleştirilmeye başlamıştır. Bilhassa son dönemde Cumhuriyet yönetimimize son verip ülkemizde şeriat sistemine İslami kaidelere dayalı yönetim sistemleri gerçekleştirmek isteyenler yahut Osmanlı sistemini veya benzeri sistemi gerçekleştirmek isteyenler ile ayrılıkçı bölücü etnik grupların gerçekleştirmek istedikleri sistemleri amaçlayan gruplar ve mensupları bu yolu daha fazla tercih etmekte ve uygulamaya yönelmiş görünmektedirler.

Olmayan milletleri var göstermek için tarihi hakikatleri tahrip edip Türk milletine ait devletleri ve yöneticilerini farklı milletlere mal etmeye çalışanlar mesela Eyyubi Hanedanını ve Selahaddin Eyyubi’yi Kürt gösterip tarih sahnesinde daha önce bir Kürt devletinin yaşamış olduğunu ortaya koymaya çalışanlar bunun tipik örneğini oluşturanlardır. Tabi aynı şekilde Mısırdaki Memlük devletine bir dönem Kafkasyalı Çerkez hükümdarların hakim olduğunu esas alıp Memlükleri Çerkez göstererek tarihte bir Çerkez devletinin varlığını buna dayanarak Çerkezlerinde köklü bir millet olduğunu ileri sürenlerde bu tür örneklerin bir başka tipini orta koymaktadırlar.

Bu tür tarihi hakikatin tahrifi sadece etnik amaçla yapılmamaktadır. Bazı siyasilerde bilhassa seçime dayalı rejimlerde seçmen desteğine ihtiyaç duyan siyasilerde bu tür tahriflere yönelen kişileri oluşturabilmektedirler. Devam edecek…

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.