İslam tarihini gözden geçirdiğimizde görürüz ki mensubu oldukları devlet, İslam bireyler için Allah’tan sonra her şeydir. Yani önce Allah’a güvenen İslam birey sonra hiç tereddüt etmeden devletine güvenir. Ve öyle inanır ki Allah nasıl kendisini yani kulunu sürekli korur ve gözetir esirgerse devleti de kendisini öyle koruyup gözetecek kollayacak ve esirgeyecektir. Böyle düşünmemesi için zaten sebepte yoktur. Çünkü İslam toplumun ve bireylerin düşüncesine göre inancına göre devletin hakimiyet kaynağı güç kaynağı hak yani Allah’tır. Bu inanç esas alındığında devleti yönetenlerin yani hükümetin geçmiş döneme göre söylersek kralın, padişahın, halifenin iş başına gelmesini sağlayan Allah’tır. Ve iş başına gelen bu yöneticiler oluşturdukları devlet teşkilatıyla tebaayı Allah adına onun isteği doğrultusunda yönetip yönlendirmektedirler.
Nitekim İslam devletlerinde İslam Türk devletlerinde Tebaa yani halk yöneticilerine hep bu gözle bakmışlar. Bu nedenle yöneticilerinin buyruk ve emirlerine ucunda ölüm bile olsa kayıtsız şartsız itaat etmişlerdir. Ancak tebaanın devlete bu gözle bakması devlete bu hakkı verirken yani emretme ve uyulmasını isteme hakkını verirken ona da onu fiili olarak elinde tutan yöneticileri de tebaayı koruyup kollama göreviyle yükümlü kılmıştır. Bunun sonucu olarak İslam birey başına gelen her türlü kötü olayda her türlü haksızlıkta düştüğü her türlü çıkmazda devlete devleti temsil eden yöneticilerine müracaat etmiştir. Bazen en alt basamaktan başlayıp en üst basamağa silsile yoluyla bazen direk en üst basamağa yazılı veya sözlü müracaatlarıyla uğradıkları haksızlıkların saldırıların maruz kaldıkları kötü muamelelerin giderilmesini istemişlerdir.
Tüm Türk, Türk İslam ve İslam devletleri tarih boyunca tüm Türk ve İslam devletleri yöneticileri yaşamları boyunca kendilerine yapılan müracaatları incelemiş vatandaşlarının tebaalarının uğradıkları karşılaştıkları haksızlıkları kötü durumları gidermek için ellerinden geleni yapmışlardır. Tebaanın bu durumunu Hz. Ömer şu sözüyle çok iyi dile getirmiştir. “Fırat kıyısında bir kurt bir kuzuyu yese vatandaş bunun hesabını benden sormaktadır.” Bu veya bu mahiyetteki sözü ile Hz. Ömer İslam bireyin halifelere onların şahsında devlete hükümete nasıl bir gözle baktığını kendisinden neler beklendiğini çok iyi dile getirmiştir. Nitekim hilafet süresi boyunca gece gündüz gezip dolaşarak İslam bireylerin uğradığı, uğrayabileceği haksızlıkları ve kötü muameleleri gidermek için çalışmış hatta hayatını haksızlığını gidermediği iddiasında bulunan bir tebaasının saldırısıyla kaybetmiştir.
Şunu da vurgulamak isterim ki Hz. Ömer’in yaptığı haksızlıkları da dile getiren kaynaklar vardır. İsim olarak hatırlayamadığım bu kaynaklara göre, Hz. Muhammed’in hasta yatağında etrafındakilerden kağıt kalem isteyip “benden sonra size rehber olacak şeyleri yazdırayım” dediğinde Hz. Ömer’in kağıt kalem getirilip Hz. Muhammed’in söylediklerinin yazılmasını önleyip “peygamber hasta haliyle sayıklamaktadır. Bu söyledikleri esas alınmaz” deyip isteğini yerine getirtmemesi onun açısından iki haksızlık yapma durumunu yaratmış gözükmektedir. Bu engelleme peygamberin son isteğinin yerine getirilmesini engellemek olduğu gibi bazı sahabelerin rivayetlerine göre kendisinden sonra iş başına geçmesini istediği kişiyi söylemesini büyük olasılıkla Hz. Ali’nin iş başına gelmesini istediğini söylemesini engelleyip peygamberden sonra iş başına Hz. Ali’nin geçmesini önleyerek Hz. Ali’ye yaptığı bir haksızlık söz konusu olmuştur, diyenler de mevcuttur.
Hz. Ömer’in Hz. Ali’ye yaptığı haksızlık bununla da kalmamıştır diyenlere göre Hz. Muhammed daha gömülmeden Hz. Ali defin işleriyle uğraştığı sırada Ensar’ın peygamberin yerine gelecek kişiyi tespit için yaptığı toplantıya Ebubekir ile birlikte gidip daha peygamberin cenazesi gömülmeden Ebubekir’i halife seçtirmesi de Hz. Ali’ye yaptığı, ikinci bir haksızlık olmuştur diye Ali taraftarlarınca dile getirilmiş v edile getirilmektedir. Yine aynı şekilde Hz. Ömer’in kendisinden sonra yerine seçilecek halifeyi isim isim belirttiği sahabeden oluşmasını istediği kurulun tespit etmesini vasiyet etmesi de ve bu vasiyete de uyulması da Hz. Ali ve taraftarlarınca kendilerine yapılan Ömer tarafından gerçekleştirilen bir haksızlık olarak dile getirilmiştir. Halife Ebubekir’in hilafetine itiraz eden Hz. Muhammed’in kızı ve Hz. Ali’nin eşi Hz. Fatıma’yı dövüp kaburgalarının kırılmasına sebep olarak ölümüne sebep olduğunu ileri süren bazı kesimlere göre unun bu davranışı Hz. Fatıma’ya karşı yaptığı haksızlık olarak ifade edilmiştir. Yaptığı haksızlık hakkında bu gibi ifadeler olsa da Hz. Ömer İslam tarihinde dile getirilen bazı rivayetlerle en adil ve halkına en iyi hizmet eden devlet hazinesini en iyi koruyup kendisinin devlet hazinesini kendi çıkarları için kullanmaktan en titizlikle kaçınan halife olduğunu söylemek mümkündür.
Ne yazık ki İslam yöneticileri her zaman Ömer ayarında dikkat göstermemiş haksızlıkların giderilmesinde onun titizliğini gerçekleştirememişlerdir. Her ne kadar Ebubekir’in halife seçilmesinde onun halife seçilmesi sonrası dönemde Hz. Ali ve ailesine davranışlarında haksız icraatlar olduğu iddiası bulunsa da yine de Hz. Ömer halifeliği süresinde gösterdiği adil icraat ve yönetimle İslam yöneticilerine örneklik teşkil edebilecek bir icraat göstermiştir demek mümkündür. Hz. Osman Emeviler ve abbasiler devri halifeleri için aynı şeyleri söylemek özellikle bazıları için bunu söylemek oldukça zordur. Nitekim Muaviye yezit gibi 1. Mervan gibi Emevi halifeleri başta olmak üzere pek çok emevi halifesinin yaptığı haksızlık katliam ve zulümler şüphesiz tarihe mal olmuştur.
Muaviye’nin Hz. Ali ve Hasan’la yaptığı mücadeleler ve onların ölümünü sağlaması Yezit’in Kerbela olayını yaratıp Hz. Hüseyin’i şehit etmesi ve Emevi halifeleri döneminde gerçekleşen Abdullah İbni Zübeyr, Muhtarüs sakafi ve Hz. Ali sülalesinin maruz kaldığı katliam ve kötülükler hep İslam halifelerinin yaptığı haksızlıklara kötülüklere örnek olabilecek icraatlar olarak tarihe geçmişlerdir. Daha sonraki dönemde Osmanlı halifeleri ise kardeş katletmeleriyle gerçekleştirdikleri haksızlıklarıyla ünlenmiş onlarda İslam yöneticileri bu yöneticilerin olması gereken adil kişilik görüntülerini zedelemişlerdir. Ama yine de İslam devletleri yöneticileri tebaalarının uğradığı haksızlıkları gidermek için ellerinden geleni yapmışlardır demek daha doğru olacaktır düşüncesindeyim. Çünkü İslam bireyler nerede bir saldırıya uğradıysa halife devletleri daha sonraki Türk İslam devletleri özellikle Osmanlı devleti oralara yardıma koşmaya gayret göstermiş elinden geldiğince yardım etmiştir. Kendi tebaasına ise mümkün olduğu kadar zulüm etmemiş vergide ve askere alma işlemlerinde adil olmaya özen göstermiştir. Devam edecek…