güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

İslam Anlayışında Devlet Haksızlığı Gideren Kuvvettir

Yazının Giriş Tarihi: 12.06.2021 00:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.06.2021 00:06

İslam tarihini gözden geçirdiğimizde görürüz ki mensubu oldukları devlet İslam bireyler için Allah’tan sonra her şeydir. Yani önce Allah’a güvenen İslam birey sonra hiç tereddüt etmeden devletine güvenir ve öyle inanır ki Allah nasıl kendisini yani kulunu sürekli korur ve gözetir esirgerse devleti de kendisini öyle koruyup gözetecek kollayacak ve esirgeyecektir. Böyle düşünmemesi için zaten sebepte yoktur. Çünkü İslam toplumun ve bireylerin düşüncesine göre inancına göre devletin hakimiyet kaynağı güç kaynağı hak yani Allah’tır. Bu inanç esas alındığında devleti yönetenlerin yani hükümetin geçmiş döneme göre söylersek kralın padişahın halifenin iş başına gelmesini sağlayan Allah’tır. Ve iş başına gelen bu yöneticiler oluşturdukları devlet teşkilatıyla teba’yı Allah adına onun isteği doğrultusunda yönetip yönlendirmektedirler. Nitekim İslam devletlerinde İslam Türk devletlerinde Teba yani halk yöneticilerine hep bu gözle bakmışlar. Bu nedenle yöneticilerinin buyruk ve emirlerine bu nedenle ucunda ölüm bile olsa kayıtsız şartsız itaat etmişlerdir. Ancak teba’nın devlete bu gözle bakması devlete bu hakkı verirken yani emretme ve uyulmasını isteme hakkını verirken ona da onu fiili olarak elinde tutan yöneticileri de teba’yı koruyup kollama göreviyle yükümlü kılmıştır. Bunun sonucu olarak İslam birey başına gelen her türlü kötü olayda her türlü haksızlıkta düştüğü her türlü çıkmazda devlete devleti temsil eden yöneticilerine müracaat etmiştir. Bazen en alt basamaktan başlayıp en üst basamağa silsile yoluyla bazen direk en üst basamağa yazılı veya sözlü müracaatlarıyla uğradıkları haksızlıkların saldırıların maruz kaldıkları kötü muamelelerin giderilmesini istemişlerdir. Türk ve İslam devletleri tüm tarih boyunca tüm Türk ve İslam devletleri yöneticileri tüm yaşamları boyunca kendilerine yapılan müracaatları incelemiş vatandaşlarının tebalarının uğradıkları karşılaştıkları haksızlıkları kötü durumları gidermek için ellerinden geleni yapmışlardır. Tebanın bu durumunu Hz. Ömer şu sözüyle çok iyi dile getirmiştir. Fırat kıyısında bir kurt bir kuzuyu yese vatandaş bunun hesabını benden sormaktadır.

Bu veya bu mahiyetteki sözü ile Hz. Ömer İslam bireyin halifelere onların şahsında devlete hükümete nasıl bir gözle baktığını kendisinden neler beklendiğini çok iyi dile getirmiştir. Nitekim hilafet süresi boyunca gece gündüz gezip dolaşarak İslam bireylerin uğradığı uğrayabileceği haksızlıkları ve kötü muameleleri gidermek için çalışmış hatta hayatını haksızlığını gidermediği iddiasında bulunan bir tebasının saldırısıyla kaybetmiştir. Ne yazık ki İslam yöneticileri her zaman Ömer ayarında dikkat göstermemiş haksızlıkların giderilmesinde onun titizliğini gerçekleştirememişlerdir. Her ne kadar Ebubekir’in halife seçilmesinde onun halife seçilmesi sonrası dönemde Hz. Ali ve ailesine davranışlarında haksız icraatlar olduğu iddiası bulunsa da yine de Hz. Ömer halifeliği süresinde gösterdiği adil icraat ve yönetimle İslam yöneticilere örneklik teşkil edebilecek bir icraat göstermiştir demek mümkündür. Hz. Osman Emeviler ve Abbasîler devri halifeleri için aynı şeyleri söylemek özellikle bazıları için bunu söylemek oldukça zordur. Nitekim Muaviye yezit gibi 1. Mervan gibi Emevi halifeleri başta olmak üzere pek çok Emevi halifesinin yaptığı haksızlık katliam ve zulümler şüphesiz tarihe mahal olmuştur. Muaviye’nin Hz. Ali Ve Hasanla yaptığı mücadeleler ve onların ölümünü sağlaması Yezit’in ker bela olayını yaratıp Hz. Hüseyin’i şehit etmesi ve Emevi halifeleri döneminde gerçekleşen Abdullah İbni Zübeyr, Muhtarüs sakafi ve Hz. Ali sülalesinin maruz kaldığı katliam ve kötülükler hep İslam halifelerinin yaptığı haksızlıklar kötülüklere örnek olabilecek icraatlar olarak tarihe geçmişlerdir. Daha sonraki dönemde Osmanlı halifeleri ise kardeş katletmeleriyle gerçekleştirdikleri haksızlıklarıyla ünlenmiş onlarda İslam yöneticileri bu yöneticilerin olması gereken adil kişilik görüntülerini zedelemişlerdir. Ama yine de İslam devletleri yöneticileri tebalarının uğradığı haksızlıkları gidermek için ellerinden geleni yapmışlardır demek daha doğru olacaktır düşüncesindeyim. Çünkü İslam bireyler nerede bir saldırıya uğradıysa halife devletleri daha sonraki Türk İslam devletleri özellikle Osmanlı devleti oralara yardıma koşmaya gayret göstermiş elinden geldiğince yardım etmiştir. Kendi tebasına ise mümkün olduğu kadar zulüm etmemiş vergide ve askere alma işlemlerinde adil olmaya özen göstermiştir. Kısacası İslam devletlerinde İslam devleti yöneticileri çoğunlukla İslam dininin istediği ölçüde adil olmaya adaletli olmaya haksızlığa uğrayanların yanında haksızlıkla mücadele etmeye yönelmişler ve İslam devletinin vatandaşın esirgeyicisi koruyucusu olduğunu İslam bireylerin beyinlerine yerleştirmeye özen göstermişlerdir. Hatta bu çabalayış Türkiye Cumhuriyeti ve çağdaş İslam devletlerinin pek çoğunda da görülebilmiştir. Ne var ki son dönem İslam toplumlarında artık devletlerinin kendilerinin uğradığı haksızlık karşısında kendilerini koruyacağı uğradığı haksızlığı gidereceği fikri yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır düşüncesindeyim. Çünkü bugünün dünyasında pek çok İslam devletinde devlet kendi vatandaşını katleder devlet kendi vatandaşına zulüm eder haksızlık yapar duruma gelmiştir. Ne tuhaftır ki İslam devletleri içerisinde devletin vatandaşın koruyucusu hamisi olduğunu vatandaşın uğradığı haksızlığı gidermede tek dayanağı olduğu fikrini en kuvvetle taşıyan ülkemiz halkının kafasında bile tereddütler doğurabilecek hükümet icraatları bizde de görülmeye başlamıştır.

Şunu da eklemek isterim ki yine de İslam ülkeleri içerisinde devleti vatandaşına koruyuculuk eden devleti vatandaşını himaye eden en tipik örnek devlet ülkemizdir diyebiliriz. Her ne kadar parlamenter rejim terk edilip başkanlık rejimine geçilmişse de İslam ülkeleri içerisinde demokrasiyle idare edilen en iyi devlet örneğini ülkemizde görmek mümkündür. Buna rağmen bizde bile devletimizin haksızlığı gidermede en güvenilir kurum olduğunu söylemek konusunda bazen tereddütler yaşanabilir düşüncesindeyim. Kaldı ki başta Suudi Arabistan olmak üzere Kuveyt, Ürdün, Katar, Suriye, Mısır gibi pek çok İslam devletinde demokrasi dışı yönetimlerin olduğunun söylenmesinin mümkün olduğu düşünülürse artık İslam devletlerinde, İslam’da devletin haksızlıkları gideren kuvvettir demenin ne oranda mümkün olacağını İslam bireylerin vatandaşlarımızın düşünce ve taktirlerine bırakılması gerektiğini düşünmekteyim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.