güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

İNSANLAR ÖLÜNCE DEĞİL ÖLMEDEN ÖNCE SEVİLMELİ VE DESTEKLEKLENMELİDİR

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Değerli okurlarım, Libya sorunu ortaya çıktığı andan itibaren, Libya’ya askeri yardım ve destek verilmesini savunanlar, Libya ve Libya liderleri ile ilgili tarihi bilgiler ortaya koyup toplumumuzun, Libya’ya asker gönderilmesine karşı olan tutumunu, ortadan kaldırmak kendi tezlerinin yerin de olduğunu kabul ettirmek için, yoğun bir çaba içine girmişlerdir. Oysa toplumumuz Libya’nın biz Türk milletini için neler ifade ettiğini zaten bilmektedir. Ne var ki bu Libya ya askeri destek taraftarları tezlerini savunmak için son yüzyılın, son dönem tarihine yüzeysel, bakış ortaya koyan bilgilerle değinmeye kendi haklılıklarını yapılmasını istedikleri, askeri yardımın asker göndermenin yerindeliğini vurgulamaya çalışmaktadırlar. Türk milletinin Libya bölgesi ile teması ilk çağda orta Asyalıların, Suriye ve Sina Yarımadası üzerinden, mısıra orandan da Libya arazisine ulaşmasıyla gerçekleşmiştir. Peyderpey gerçekleşen orta Asya kökenli  göçler ve istilalar mısırı ve komşusu Libya’yı orta Asyalı Turanilerle tanıştırmıştır. Mesela mısıra girip belirli süreler, mısır ve çevresine hakim olmuş Kasitler , Gutiler, Hiksoslar, hatta Frigleri Anadolu’ya yerleştiren ve bir kısmı Libya ve mısıra ulaştıran, deniz kavimleri hep bu tür kitleler olmuş ama çok ama az mısır Libya sahalarında da yaşayıp, eser ve kalıntılar bırakmış Türk kökenli kitleler olmuştur. Bu  yüzdendir ki  Libya sahası biz Türklere yabancı olmayan hatta yer yer, vatanlık eden topraklara, sahip bir saha olmuştur. ilk çağ sonrası dönem de İslamiyet’in  yayılışı sırasın da bu bölgede yaşayan tuvareklerde, Berberilerde de Türk ırkının, kan ve geninden söz etmek ara sıra bilimsel açıdan iddia konusu olabilecek durum ortaya koymuştur. Aynı şekilde ispanya üzerinden kuzey Afrika üzerine, yerleşik devlet kuran Vandalların da Türklüğe yakın kökenli olup kuzey Afrika ile birlikte Libya da boy gösterdiklerinden de söz edilebilir düşüncesindeyim. İslamiyet’in yayılışından sonra Abbasiler devrin de, kuzey Afrika sahasın da mısır ve çevresin de kurulan Türk kökenli beyliklerin de, devletlerinde mısır ile birlikte Libya toprakların da hakimiyet, sahibi olduklarını bilmekteyiz. Devletin hanedanlığını oluşturan yöneticiler Türk olduğundan İşşidlerin tolun oğlu devleti yöneticilerinin, Eyyubilerin, Memlüklerin özellikle Memlüklülerin, Türk olması nedeniyle mısır ve kuzey Afrika ile birlikte Libya topraklarının da Osmanlı öncesin de Türk toprağı özelliğini taşıdığını, Türklere aşina olduğunu söyleyebiliriz düşüncesindeyim. Libya toprağının       Türk toprağı olarak uzun süre yaşam bulduğunu Osmanlı dönemi için de söylemek mümkündür. Her ne kadar Osmanlı hanedanı üyeleri için tam manasıyla biyolojik olarak, Türk demek mümkün değilse de bir oran da Türk İslam medeniyetini yaşamış ve yaşatmış olan bir devlet olması nedeniyle Osmanlı devletini Türklerin de için de yaşadığı bir devlet kabul etmek, yerinde olacaktır. Düşüncesindeyim bu nedenle Turgut reis eliyle 1530’lu yıllar da Osmanlı topraklarına katılan Libya’nın da Osmanlılar eliyle Türk topraklarına katılan Libya’nın da bir oran da Türk toprağı olduğunu ve bunun yaklaşık 400 yıl sürdüğünü söylememiz yerinde bir davranış olacaktır.  Ne yazık ki biz Türkler bize Trablus ve Bingazi çevresinden ibaret olan Libya topraklarını armağan eden Egeli batı Anadolu çocuğu olan Turgut reisi Libya topraklarından çekilmemize rağmen orada bırakmış bir milletiz, milletimizin Moskova’ya kaçan Nazım Hikmet’i oradan alıp Anadolu’ya gömmeyi düşünmesi ve gerçekleştirme girişiminde bulunması göz önünde tutulursa bize Libya toprağını, vatan olarak armağan eden, Turgut reisi anmayıp hatırlamayıp onun naşını Anadolu’ya getirmesin de bulunmaması anlamak imkansızdır. Türkiye çapında ki lakayıtlık yanın da bandırmamız da değerli Türk evladının hatırasına hürmette kusur etmiş, ve devam ettirmektedir düşüncesindeyim. Bir zamanlar, iskele binası ile balıkhane arasın da ki deniz kenarın da Bandırmalıya armağan olarak yapılan Turgut reis anıtını anıt özelliğinden çıkartıp bugün aynı sahada havuz heykeli görünümüne kavuşturulması Bandırmalının Turgut reise değer vermeyişinin açık göstergesi düşüncesindeyim.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.