Kısa sürede büyüyüp gelişen Asakir-i Mansure için Üsküdar ve Levent’teki kışlalara yenileri ilave edilmiştir. Eski devirden kalma talim görmüş askerle subaylar yeni ordunun çekirdeğini teşkil ettiler. Askere yazılanlar kısa zamanda Avrupa usulü eğitime başladılar. II. Mahmud hızla askeriyenin yeni modern eğitim düzeni ile yetişmesini ve donanımını arzu etmekteydi.
Bu iş için ilk önce Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’ya müracaat etti. Ancak, Mısır valisi istenilen yetişmiş eleman gönderme işini çeşitli bahanelerle reddedince mecburen Avrupa’dan komutan ve teçhizat istemek durumunda kalınmıştır. Fransa ise Yunan isyancıları ve Mehmed Ali Paşa’yı desteklemesi sebebiyle istenilen yardım konusunda mütereddid davranıyordu. İngilizler ise taraftar değildi. Ancak Prusya II. Mahmud’un isteğine olumlu cevap vererek Osmanlı ordusunun modernizasyonu konusunda yardımcı olmayı kabul etti. Böylece orduda günümüze kadar sürecek bir Alman geleneği başlamış oldu. Ayrıca, Viyana Harp Okulu’na üç subay Harp Okulu öğrencisi İngiltere’de ki Woolwich Harp Akademisi’ne de iki öğrenci kabul edildi ve bir yıl sonra üç İngiliz subayı yardım ve tavsiyede bulunmak üzere İstanbul’a gönderildi. Fakat istenilen sonuçlar kısa zamanda alınamadı.
Devlet bu ocağın yetiştirilmesi için büyük çabalar harcarken, bir yandan da Rum isyanı ile uğraşıyor, Rusların savaş hazırlıklarına karşı, cepheye sürekli yeni kuvvetler sevk etmeye çalışıyordu. Öte yandan ocağın sürekli eksiklikleri çıkıyor, padişah bu açığı kapatmak için yoğun bir çaba harcıyordu. Yeni ordunun seraskerlikten sonra gelen en büyük makamı Asakir-i Mansure Nezareti idi. Teşkilatın maaş vb. teknik işlerinden nazır sorumluydu. Yeni nizami orduda alınan eğitim tedbirleri kısaca şunlardı: Her saf için bir mektep kurulacak, buralarda her gün Kur’an-ı Kerim ve ilmihal dersleri verilecekti. Neferler beş vakit namazı cemaatle kılacaklardı. Bunun için de her bölüğe birer imam tayin edilecekti. II. Mahmud 1829 yılında yaptırmış olduğu Kuleli Kışlası’nda mansure askerleri talim yaparlarken bulunur, geceyi de İcadiye Köşkü’nde geçirirdi.
Yeni ordunun bölük, tabur, alay gibi askeri birlik adları III. Selim zamanında kurulup kısa sürede lağvedilmek zorunda kalınan, Nizam-ı Cedit’inki ile aynıydı. Mansure ordusunda terfiler çalışkanlığı göre olacak, yani bir nefer kabiliyet ve gayreti sayesinde binbaşılığa kadar yükselebilecekti. En yüksek rütbeli subaydan ere kadar her neferin maaş ve tayinatı vardı. Maaşlar aydan aya ödenecekti. Yeni ordunun giderlerinin karşılanması için ayrı bir hazine kurulmuştu. Mansure hazinesi adı verilen bu müesseseye yeni gelir kaynakları bulunmuş, böylece devlet hazinesine yük olmaktan kaçınılmıştır. Askeri teşkilat büyüyünce, iki alay biri “liva” sayıldı ve kumandanlıklarına “mirliva” denilen paşalar getirildi. İstanbul’daki orduya “Hassa”, Üsküdar’daki orduya “Mansure”; bunların kumandanları olan paşalara “Ferik” deniliyordu.
832’de Hassa ve Mansure orduları kumandanlıklarına “Müşir” (mareşal) rütbesinde olanlar getirilmiş, ferikler iki livadan müteşekkil kuvvetlerin kumandanları olmuşlardı. 1832 yalında ihdas edilen müşirlikler rütbesinin silsilesi aşağıdan yukarıya doğru şu şekli almıştır. Nefer onbaşı, bölük emini, çavuş, başçavuş, mülazım, yüzbaşı, sol kolağası, sağ kolağası, binbaşı, kaymakam, miralay, mirliva, ferik, üşir. Ordunun gittikçe artan subay ihtiyacını karşılamak üzere, 1837’de Selimiye’de “Sıbyan Bölükleri” teşkil edilmişti. Bu, Harp Okulu’nun çekirdeği idi.
Aynı yıl, talebeler Maçka Kışlası’na nakledildi. 1837’de ise görülen aksaklıklar düzeltilerek, Harbiye daha verimli hale getirildi. Yeniçeriliğin ilgası ve Mansure’nin kurulmasıyla savaş meydanlarında olumlu sonuçlar hemen alınamadı. 1828-1829 Rus harbi ağır yenilgi ile sonuçlandı. Bu yenilgide Mansure’nin daha yeni kuruluş olması kadar, yeniçeriliğin ilgasının ve ardından gelen diğer yeniliklerin meydana getirdiği manevi tedirginliğin de payı vardır. Öte yandan Asakir-i Mansure, bir subay kadrosunun oluşması beklenmeden kurulmuş bütün birliklere ister istemez oradan buradan subaylar bulunmuştu.
Asakir-i Mansure-i Muhammediyye yeni ve biraz aceleye getirilmiş bir kuruluş olduğundan 1829’da Rus ordusuna, 1831 – 1833’de Mısır askerlerine karşı yapılan savaşlarda kendisinden umulanı tam olarak verememişse de yeniçerilerin son zamanlarına göre üstünlüğünü, düzenli Rus ve Mısır kuvvetlerine karşı iki yıl gibi uzunca bir süre karşı koymakla ispatlamıştır. Yeni ordunun desteklenmesi ve ülkenin daha iyi savunulabilmesi için 1834 yılında Redif-i Asakir-i Mansure adıyla bir yedek ordu kurulmuş ve aynı yıl çıkarılan bir kanunname ile taşrada redif birlikleri kurulmaya başlanmıştır.
Bu birliklerin oluşturulmasından sonra “Asakir-i Mansure” ifadesinin yerini “Asakir-i Nizamiyye” almış ve uzun yıllar bu ikinci şekil kullanılmıştır. Nizamiye kelimesi bugün de varlığını korumakta, kışla girişleri bu isimle adlandırılmaktadır. II. Mahmud’un ölümünde 12.000 Hassa askeri vardı. Mansure ordusu ise 74 bin piyade, 15 bin süvari, 4800 topçu, 4800 humbaracı, 4800 lağımcı ve 3 bin istihkâmcıdan oluşuyordu. Savaş halinde 100 bin redif, ayrıca sancaklardan da eski usullere göre bir miktar asker toplanabiliyordu.”