HANEDAN GELENEĞİNE UYMAYAN EVLİLİK YOLUYLA DOĞDUĞU İÇİN HANEDANA DAHİL EDİLMEYEN ŞEHZADELER

Vaftiz edildikten sonra ilahiyat öğrenimi görüp papaz olan Osman'a papa tarafından "Padre Ottomano" (Osmanlı papazı) adı verildi ve resmen Osmanlı tahtının mirasçısı ilan edildi. Bu yüzden çıkan 1645-1669 Türk-Venedik savaşı süresince Padre Ottomano Osmanlı devletine karşı Hristiyan dünyasını birleştirmek için bir siyasal silah olarak kullanıldı. Fransa'ya giden Padre Ottomano, orada da Louis XIV tarafından Mehmet IV'e karşı Osmanlı tahtının tek vârisi olarak benimsendi (1660).

 Yaklaşık tüm Avrupalı hükümdarların onu Osmanlı padişahı olarak kabul ettiklerine dair sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'ya gönderdikleri mektuplar, Türk-Venedik savaşı'nın gidişini etkilemedi. Kandiye kalesinin teslim olması üzerine Girit'in Osmanlı devletine bırakıldığına ilişkin barış antlaşmasının imzalanmasından (1669) sonra unutulan ve kendi kaderiyle baş başa bırakılan Padre Ottomano, üzüntüsünden bir manastıra kapandı.

Yukarıda sözünü ettiğimiz aslında şehzade olmasına rağmen şehzade muamelesi görmeyip hanedan üyelerinin yararlandığı haklardan yararlanamayan bu şahısların soy ve nesepleri büyük olasılıkla devam edip aramızda yaşamlarını sürdürmektedirler. Ve büyük olasılıkla hanedanın dışarı çıkarılmasını gerektiren kanun hiçbir zaman bunları kapsamadığından Osmanlı soyundan Osmanoğlu kökünden gelmiş olmalarına karşılık Türk vatanını hiçbir zaman terk etmemiş olan bu nesiller bugünde aramızda şüphesiz yaşamlarını sürdürmektedirler.

Ancak 1. İbrahim’in oğlu olduğu söylenen Şehzade Osman’ın medeni hali yani evlilik ve çoluk çocuğu hakkında bilgi veren kaynaklar olmadığından bu zatın neslinin durumunu bilememekteyiz. Şurası bir gerçektir ki sarayda doğmamış olmalarına karşılık olarak şehzade sayılmayan bu şahısların nesilleri yanında bugün gerek ülkemizde gerek yurt dışında kendileri sarayda doğmamış olmasına karşılık Osmanlı hanedanına mensup sayılan ve Osmanoğlu denilen pek çok şehzade hala şehzadelik vasfını koruduklarını iddia etmektedirler.

Ne tuhaftır ki ülkemizde de o nesillerden gelecek üyelerin ülkemiz yönetiminde söz sahibi olmasını bekleyenlerin olduğunu da düşünmek mümkündür.

Bütün bunlardan sonra yine de Osmanlı hanedan üyelerinin başta padişahlar olmak üzere gizli kalmış ilişkilerinden dünyaya gelmiş olmasına karşılık hiçbir zaman şehzadelik vasfını hanedana mensupluk vasfını kazanamamış bireylerin söz konusu olması nedeniyle bunlardan devam eden nesillerde gerek geçmişte gerek günümüzde aramızda yaşayabilmekte olması da düşünülebilecek bir gerçektir. Bu yüzdendir ki bu gibi hanedan mensuplarının gerek geçmişte gerek günümüzde hayatını konu alan romanlar hikayeler çıkabilmiştir. Hatta günümüzde hanedanı konu alan dizilerde bunlardan bahsedildiği de söz konusu olabilmektedir. Nitekim Osmanlı hanedanını esas alan dizi filmlere baktığımızda ister uydurma olsun ister hakikat kabul edilsin bu gibi isimlerin zikredildiğini sergilendiğini görebilmekteyiz.