güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

3 Martın Türk İnkılap Tarihi Açısından Değerlendirmesi

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Bunların yanında Osmanlı idaresindeki vakıfların denetim yönetim ve kontrolü de bu makamda olduğundan bu teşkilat Osmanlı’da oldukça önemlidir. Bu önemli teşkilatın bir tek kusuru vardır. O da Osmanlı yönetimindeki Şii İslamların bu teşkilat bünyesine dahil edilmemiş olmasıdır.Osmanlı devletinin Tanzimat döneminde kabine sistemi ortaya çıktığında Şeyhülislamlık bazen kabine içine alınmış bazen kabine dışında bırakılmıştır. Osmanlı’nın sona erdiği II. Meşrutiyet döneminde kabine içinde olan Şeyhülislamlık bu dönemde adalet ve eğitimle ilgili görevlerini terk etmiş, tamamen din yönetimi ile ilgili görevleriyle iktifa eder durumdadır. Mondros Mütarekesi fiilen Osmanlı’yı sona erdirdiğinde Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kuva-yi Milliyeciler Erzurum, Alaşehir, Balıkesir, Sivas gibi kongreleri yaptıktan sonra 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açtıklarında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinde Şeyhülislamlık makamının görevini yerine getirecek bir Şeriye ve Evkaf Vekaleti oluşturmuşlardır. Gerçi Şeyhülislamlık makamının Osmanlı Devletinde de zaman ve dönemler bakidir. Son Osmanlı hükümeti ortadan kalktığında Şeyhülislamlık sona ermiştir. Ama TBMM hükümetindeki 3 Mayıs 1920 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekaleti Osmanlı halifelik makamının kaldırılıp yurt dışına halifelik hanedanının çıkarılmasına kadar devam etmiştir. Yaklaşık 4 senelik bu kısa dönemde Türkiye devletinin din işlerini bu vekalet yürütmüş ancak İstanbul’daki Osmanlı halifesi de mevcudiyetini koruduğundan ülkemizdeki Din işleri yönetimini çift başlı bir görünüm arz etmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde halifelik kaldırıldığı zaman yapılan en büyük yeniliklerden birisi de Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılıp onun görevini aralarında taksim eden iki yeni kuruluş oluşturulması olmuştur. Bu iki yeni kuruluştan birisi Vakıflar Genel Müdürlüğü diğeri Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu olmuştur. Her ikisi de Başbakanlık’a bağlanmış böylece devletimizin Laik bünyesinin oluşturulması sağlam temellere bağlanmaya çalışılmıştır. Aynı çaba gereğince Tevhid-i Tedrisat Kanunu denilen kanun kabul edilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı kontrol, denetim ve yönetimine verilmişlerdir. İşte bu yeniliklerin yapılışının bugün 91. Yıldönümünü yaşamaktayız. Devletimizin Laiklik yolunda yaptığı önemli aşamaların miladı olan 3 Mart tarihi aynı zamanda bugün ülkemizin din hayatını din işlerini yöneten kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığımızın da doğum günüdür. Bugün 91. Doğum gününü kutlayan veya kutlayacak olan diyanet işleri teşkilatımızın kendinden önceki Şeyhülislamlık ve Hilafet makamlarıyla benzeştiği noktalarda mevcuttur. Onlardan ayrıldığı noktalarda mevcuttur. Benzeştiği noktalar bugünkü Laik yapımızı zedeleyen unsurlar olarak ne yazık ki hala varlığını sürdürmektedirler. Şahsi düşünceme göre her ne kadar yeni açılımlar yapmaya çalışsa da, yeni kucaklamalar gerçekleştirmeye çalıştırsa da Diyanet İşleri Başkanlığı’mız ülkemizdeki Şii ve Alevi harici mezhep yanlılarına hizmet veren bir teşkilat değildir. Ne acıdır ki devletimiz onlardan aldığı vergilerle dinsel açıdan Sünnilere hizmet verirken onlara hizmet vermemekte bunu da demokrasisine ve laikliğine ters bir durum görmemeyi sürdürmektedir. Gerçi son zamanlarda Şii kesime, Alevi kesime bazı Cem evleri yapılması icraatları görülse de sadece ibadet mekânları açısından Şiilere, Alevilere bu kurumun hizmet verme de ne kadar devre dışı durumda olduğunu görmek pekâlâ mümkün olabilecektir. Sünni kesimin din adamlarına din adamlarının yetiştirilmesine ve görevlendirilmesine hatta onların lojman vesaire hizmetlerine harcanan parayı da Alevi ve Şii harici kesimin din adamlarına yapmadığı düşünülürse Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın bu konuda ne kadar farklılık gerçekleştirdiğini ortaya koymak daha imkan dahilinde olacaktır düşüncesindeyim. Bütün bunlardan sonra şunu belirtebilirim ki diyanet işleri başkanlığımız nasıl Osmanlı Şeyhülislamlığı yahut Şeriye ve Evkaf Vekâleti Sünni İslam kesimini hizmet etmekte esas toplum kabul ediyorsa aynı kabulü göstermekte ülkemizdeki Sünni kesime hizmet etmektedir. Benzerlik sadece Şii ve Aleviler yönünden değil Hanefi mezhebi dışındaki Maliki, Şafi ve Hambeli mezhepleri mensuplarına karşı da bir oranda sergilenmekte onlarda Diyanet İşleri Başkanlığından Hanefi mezhep sahipleri kadar hizmet alamamaktadırlar diye düşünmekteyim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.