güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

3 Martın Türk İnkılap Tarihi Açısından Değerlendirmesi

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Menşur denilen onayla Halifelerden yöneticiliğinin tasdikini alan İslam Türk Devletleri yöneticileri icraatlarının İslam kaidelerine uygun olup olmadığının kontrolü konusunda da bu kurumun yetkilerini kabul etmişlerdir. Sözün kısası Osmanlı Devleti kurulana kadar hatta daha doğrusu Yavuz Sultan Selim Ridaniye Savaşı ile Memlük devletini ortadan kaldırıp onun bünyesinde varlığını sürdüren Abbasi Hilafet makamını sonlandırana kadar Sünni İslam devletlerinin dini yönetim kuruluşu dini yönetim başkanı Abbasi halifeleri olmuştur.

Tabi bu farazi başkanlığın yanında İslam devletlerinin kendi teşkilatları bünyesinde görev yapan Müftüler veya Başkanları kendi memleketlerindeki dini yönetimin başkanlığını elinde bulundurmuşlar. Abbasi halifesi adına kendi memleketlerinde icraat ve yönetim sahibi olmuşlardır. Bu yüzdendir ki Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde kuruluş döneminde Osmanlı Devleti’nin dini yönetiminin başı olarak bilinen Şeyhülislamlık makamına rastlanmamaktadır. Bu görevi yerine getiren Müftüden söz edilmektedir.

Ama daha sonraki dönemde Şeyhülislam’ın yürüttüğü eğitim ve adalet görevlerini yerine getiren Rumeli ve Anadolu kazaskeri gibi iki ayrı din adamı kökenli görevli Osmanlı Devleti bünyesinde mevcut olup önceki dönemde Müftü sonraki dönemlerde Şeyhülislam divan üyesi yani kabine üyesi olmazken kazaskerler kabine üyesi durumundadırlar. Her ne kadar hilafetin getirilmesi Osmanlı’ya intikal ettirilmesi Yavuz Sultan Selim’e mal edilse de Yavuz Sultan Selim’in bu makam adıyla bir icraat yaptığına rastlamak şuana kadar zor gözükmektedir.

Ama yine de ilk halife olarak ilk Osmanlı halifesi olarak ondan bahsedilir. Osmanlı halifelerinin tamamını gözden geçirdiğimizde hepsinin dört dörtlük İslam halifelik şartlarına uygun halifeler olduğunu söylememiz mümkün değildir. Gerçi bazı rivayetlerle Çelebi Mehmet’in sayesinde onun annesinin Mevlana’nın torunu olması onunda soyunun Hz. Hüseyin’e ulaşması nedeniyle Osmanlı Hanedanını Kureyş’e ulaştırmaya çalışan anlatımlar rivayetler vardır.

Ama bu bilgi sahil olmadığı gibi anne tarafının kan üzerinde belirleyiciliğinin derecesi belli olmadığından bu durumun Osmanlı’nın Kureyş’e bağlaması zordur. Kaldı ki Osmanlı halifelerinin daha doğrusu halife denilenlerin bazılarının Deli Mustafa, Deli İbrahim hatta 5. Murat gibi temsilcilerinin akıl hastası olduğu da bilinen bir durumdur. Akıl hastalığı da kişiyi halife olmaktan men edecek özelliklerden biridir. Yine bazı Osmanlı halifelerinin iş başına geldiğinde 4. Mehmet gibi 9 yaşında çocuk Genç Osman ve 4. Murat gibi şahsiyetlerinde 15 aşmayan yaşlarda kişiler olduğu da düşünülürse onlarında halife olması imkânsızdır. Ama buna rağmen Osmanlı Sultanlarını halife kabul eden görüşü biz de gerçekleri bir tarafa bırakarak kabul edersek Osmanlı döneminde Sünni İslam dünyasının din yönetimini elinde bulunduran kişiler Osmanlı Halifeleri olmuştur.

Osmanlı padişahları dini bakımdan bir halifenin sahip olması gereken bilgilere sahip olmaması nedeniyle onlara dini konularda danışmanlık edecek bir oranda onların icraatlarının Kuran hükümlerine uygunluğunu kontrol edecek bir kuruluş ve makama ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla ithaf edilen makam Şeyhülislamlık olmuştur. Kendinden önce mal olan müftülük makamının görevini ve yetkilerini üstlenen divandaki kazaskeri de kendine bağlayan Şeyhülislamlık Osmanlı imparatorluğunda kabaca II. Mahmut dönemine kadar daha sağlam söylemek gerekirse Tanzimat’a kadar Osmanlı devletinin ve onun yönetiminde bulunan onun halifelerini meşru kabul eden Sünni İslam toplumlarının din işlerini yöneten teşkilat olmuştur.

Şeyhülislamlık makamının bu durumunu daha sonra kazaskerlikler ortadan kalktığı için daha da kuvvetlenecektir. Ama Tanzimat devrine kadar ŞeyhülislamlıkOsmanlı devletinin sadece din işlerini değil Adalet ve Eğitim işlerini de yürüten yöneten teşkilat olmuştur. Hatta Şeyhülislamlık makamına gelen kişinin bir oranda kaydu hayat şartıyla göreve geldiği, verdiği fetvalarla yürütmenin başı hatta ta kendisi olan Osmanlı sultanlarının icraatlarını da kontrol edebilen, sınırlandırabilen hatta uygulamadan kaldırtabilen bir makam olduğu düşünülürse bugünkü devlet teşkilatımızda anayasa mahkememiz başta olmak üzere pek çok yüksek mahkemenin de görevini yapan bir kurum olduğu ortadadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.