Türk tarihinde önemli saydığımız günler genellikle büyük Türk zaferlerinin yaşandığı yahut büyük hezimetlerin yaşandığı günler olarak düşünülür. Ancak ne önemli bir zaferin nede önemli bir hezimetin, felaketin tarihi olmamasına rağmen önem taşıyan tarihi günlerimiz de vardır. Bunlardan birisi de 13 Nisan tarihidir. Çünkü bu tarih Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminde yaşanan İstanbul ayaklanmalarının sonuncusunun gerçekleştiği tarihtir. Yükselme devrinde, duraklama hatta gerileme devrinde İstanbul merkez olarak pek çok askeri veya asker sivil karışımı kitlelerin gerçekleştirdiği ayaklanmalara sahne olmuştur ve bu ayaklanmalarda her zaman ayaklanan kitleler devletten bir takım istekte bulunmuşlar, çoğunlukla da Osmanlı yönetimine, Osmanlı Sultanları ve yönetimlerine isteklerini kabul ettirmişlerdir. Gerçi bazen aksi de olmuş devlete sadık kalan askeri kuvvetler kullanılarak ayaklanmacıların bastırılıp darmadağın edildiği kitleler halinde cezalandırmalar gerçekleştirildiği zamanlarda görülebilmiştir.
İstanbul ayaklanmaları diyebileceğimiz bu ayaklanmalarda genellikle merkezdeki askeri birimlerle merkezdeki ulema sınıfı dediğimiz din adamları sınıfı işbirliğinde bulunmuş ayaklanmaları el birliğiyle çıkarmışlardır. Hatta bu işbirliğinde din adamlarının bulunması halkı ayaklanmacıların yanında ayaklanmaya iştiraka sevk eden en büyük etken olmuştur. Fatih devrinden başlayarak görülen bu tür ayaklanmaların en meşhurları Avcı Mehmet zamanında görülen Vaka-i Vakvakiye Genç Osman denilen II. Osman isimli Osmanlı padişahının ölümünü getiren ayaklanma IV. Murat zamanında görülen ayaklanmalar, III. Mustafa - III. Selim zamanında görülen ayaklanmalar Alemdar Mustafa Paşa’nın ölümünü getiren II. Mahmut zamanındaki ayaklanma Patrona Halil ayaklanması hep bu tür ayaklanmalar olmuşlardır. Din adamlar ve şeriatçı kesim, dinci kesim Yeniçeri denilen yahut Kapıkulu denilen merkezdeki askeri ocakları kullanarak yaptıkları bu tür ayaklanmalarla Osmanlı devletinin kendi kendisini yenilemesini amaçlayan bütün hareketleri yok etmişlerdir.
Lale Devri, Nizam-ı Cedid ve Sekvadı Celid yenilikleri hep eski rejim yanlılarının şeriatçı, radikal rejim taraftarlarının, çıkarcı din adamları sınıfı oluşturan ulemanın, kendi istek ve çıkarlarını gerçekleştirebilecekleri rejim olan şeriatçı Osmanlı sisteminin, Osmanlı Hilafetinin sürmesini yaşamasını devam ettiren ayaklanmalar olmuşlardır. Nitekim 1876’da devrilen Abdülaziz saltanatının yerine kurulan I. Meşrutiyet denilen yenilikçi yönetim sistemi de bu gibi grupların karşı olması nedeniyle onlarla aynı fikirde olan II. Abdülhamit’in Meşrutiyet rejimine taraftar olmaması nedeniyle 1878 Osmanlı – Rus harbi bozgunu nedeniyle bu bozgun Abdülhamit tarafından bahane kabul edilerek ortadan kaldırılmıştır. 33 sene Osmanlı devletinin başında oturup Pantürkizm, Panislamizm hatta batı yanlısı icraatları deneyen bu padişah devleti koyu bir monarşi sistemiyle yönetmiştir. Bu yönetim döneminde Avrupa devletler Osmanlı toprakları üzerindeki Hristiyan etnik grupları Osmanlı’dan koparmayı başardıktan sonra Türk olmayan İslami grupları da Osmanlı’dan koparmak için harekete geçmişler Arap milliyetçilerine attıkları çengellerle Kürtlere ve Ermenilere attıkları çengellere Osmanlı’yı içten vurmaya bunun içinde Osmanlı’yı zor duruma sokacak Şart meselesine el atmışlardır.
Avrupa’da kümeleşen devlet grubunun birinin başında bulunan İngilizler ulusal birliklerini tamamlayıp kendilerine rakip duruma gelen Almanlarla Orta Doğu konusunda çıkar çatışmasına ve menfaat temini çalışmaları yolunda sürtüşmelere başlamışlardır. Osmanlı devleti Abdülhamit döneminde Almanların, İngilizlerin, Fransızların arasındaki rekabetten istifade tarafsızlığını koruyarak kendini korumaya çalışmışsa da Avrupalı devletler ve ülke içinde uyanan ulusalcılık, Türkçülük hareketlerinin kuvvetlendirip, organize ettiği İttihat ve Terakki Derneği Abdülhamit’le mücadeleye girişince durum değişmiştir. Nitekim 1908’de II. Abdülhamit’e karşı harekete geçen İttihat ve Terakki’nin zorlamasıyla Meşrutiyeti tekrar ilan eden II. Abdülhamit Meclisi Mebusan’ı tekrar açıp keyfi idareden vazgeçerek devleti meşruti idare ile yönetime rıza göstermiştir. Ancak bu durumu şeriatçı rejim taraftarlarının ve hilafetçilerin, eski rejimden çıkar sağlayan kitlelerin memnuniyetsizliğini getirmiş onlar cemiyet oluşturarak İttihat ve Terakki’nin Osmanlı yönetimini elinde bulunduran hükümete karşı muhalefete yönelmişlerdir. İttihat ve Terakki Partisi de meşrutiyeti ilan ettiren başarısından sonra ülkeye hakim olurken kendi içinde bölünmeye uğramış Selanik ve Manastır kolu olarak bölünme göstermiştir. Devamı yarın…